Dünya ekonomisi daha önce tecrübe edilmemiş bir süreçten geçmekte. Yirmi yılı aşan zaman diliminde varlık değerleri insanoğlunun görmediği şekilde şişti. Çalışmanın, emeğin önemini yitirmesine neden olan bu sürecin toplumlar üzerinde kalıcı etkisi oldu. Artık insanlar hedonist bir yaşam tarzını benimsemiş durumda ve kendilerini yoracak, emek verecek işlerden kaçmaktadır.
Hayatın kısa oluşundan yola çıkıp, tüketim çılgınlığına giden yol…
Tüketimin bir şekilde artması, paranın maliyetinin sıfırlanması dünyada daha önce üretim kabiliyetinin olmadığı noktalarda dahi endüstriyel aktivitelerin başlamasına neden oldu.
Küresel ekonomide yaşanan tetiklemenin yansımaları uzun bir zaman almaktadır. Yaşanan bu döngü sonunda devasa bir üretim kapasitesine ulaşılmasını sağladı.
Bugün varlık değerlerine ulaşılamaz hale gelmişken, işletmeler ihtiyaç duydukları talebe ulaşamamaktadır.
Son dönemde üretim yavaşlamakta, borç yükünde olan şirketler iflas etmekte, verimsiz olanlar da kapanmaktadır.
İşte tam böyle bir noktada, sürdürülebilirlik anlayışı da yeni bir meydan okuma olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yeniden kullanım, geri dönüşüm hedeflerinin üretimin ihtiyacı olan talebin daha da azalmasına neden olacağı görülmektedir. Bütün büyük markalar önümüzdeki on yılda büyük oranda geri dönüşüm gerçekleştireceğini açıklamıştır.
Diğer taraftan sadece şirketler değil, bireyler dahi karbon ve su ayak izlerini düşürmek için adımlar atmaktadır. Bu durumda tüketici alışkanlıklarının dramatik bir şekilde değişeceği, tükettiği ürünlerle daha uzun zaman geçirme eğilimine gireceği anlaşılmaktadır
Gelinen noktada dünya ekonomisinde parasal sorunlara, davranışsal etkilere bağlı arz-talep dengesinde sorunların ekleneceği sonucuna varabiliriz.