Bir hikâye vardır. Hani “filan olduğunda iki ihtimal var” diye başlar. Uzayan ihtimallerle anlatılır gider. Sonunda ise “öldüğünde bir ağacın köklerini besler de kâğıt olursan iki ihtimal var. Gazete kâğıdı olursan sorun yok da tuvalet kâğıdı olursan, işte o zaman b… yedin” diye biter. Fazlaca fantastik olacak ama bir an kendinizi bu hikâyenin içinde bir figür gibi düşünün. Ürkütücü değil mi? Ama bu durum olası, hatta büyük ihtimal. Doğanın kendisini bu şekilde yenilediği tartışmasız bir gerçek tüm canlılar da toprağın besini.

Düşünsenize Anadolu kaç bin yıldır ne medeniyetler barındırmış ne savaşlar görmüş. Mehmet Akif İstiklal marşımızdaki “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı, Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı” ya da “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!” derken elbette vatan toprağının değerini vurgulamış ancak Göbekli tepe ile 12 bin yıllık insan yaşamı izleri bulunmuş Anadolu’da yalnızca bizim atalarımızın değil, kendi ülkeleri ya da şehirleri uğruna savaşmış mezarı belirsiz milyonlarca insanın toprakla bütünleştiği, üstünde yetişen bitkilere can verdiği de bir gerçeklik.

İnsanın kavrama seviyesi yükseldikçe sınavıda zorlaşıyor. Varlığı ile onur duyduğumuz İlber Ortaylı hocamızın, bir söyleşi programında çok güldüğüm, çok anlamlı bir anekdotu olmuştu. Sunucu dil öğrenme ile ilgili olarak “artık uykuda dil öğreten yöntemler var hocam” deyince, “böyle şeylere inanmayın. Uykuda dil öğrenilseydi bizim millet 4-5 dili ana dili gibi konuşurdu” şeklinde cevaplamıştı. Milletimizin eğitim noksanlığı ancak bu kadar veciz bir şekilde anlatılırdı. Son senelerde ise eğitim konusunda ısrarla geriye doğru bir gidiş olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Dün iki ana okulunun Diyanete devredildiğini okudum ve üzüldüm. Bu haber doğrumudur teyit edemedim. Ancak doğru ise anlamalıyız ki, Diyanet işlevi farklı bir müessese. Kendi kursları var. O kurslara aile yönlendirmesi ile katılanlarda çok. Çocuklarımız elbette dinlerini de öğrensinler. Ancak ana okulu temel eğitimler veren, genelde anneleri çalışan çocukların bir anlamda zorunlu tercih ettikleri, eğitmenlerinin özel ve pedagoji eğitimi aldıkları çok özel bir kurum. Finlandiya beğensek de beğenmesek de eğitim konusunda sürekli Dünya birincilikleri alan bir ülke. Yine dün okudum, Dünyada insanlarının en mutlu olduğu ülke seçilmiş. Ve bu da ilk değil. Demek tesadüf de değil. Eğitim kalitesi sıralamada bizim yerimiz ise 3 haneli rakamlarla anılır oldu. Ve maalesef bu da tesadüf değil.

Eğer insan gibi yaşamak ve ileriyi görmek istiyorsak örnekler çok. Ve tamamı planlı, özverili, bilimsel çalışma ürünleri. Yürümeyi öğrenmeden koşmak mümkün olmuyor. Uzayı keşif, Ay’a gidiyoruz diye yapılan turistik gezi kime ne katkı sağladı mesela. Harcanan para ile pek çok okul yapılır, pek çok öğrencinin ihtiyaçları karşılanabilirdi ve çok daha üretken fayda sağlanabilirdi. Ciddi bir eğitim, bilim ve deneyim alt yapısı olmadan bırakın Uzayı, yaşadığınız alanı keşfetmeniz mümkün olmaz. Yeterli bilim altyapınız, yetişmiş kadrolarınız ve imkanlarınız varken, bir 5’inci nesil uçak yapabilmek için çeyrek asırdan fazladır çalışılıyor, hala da sonuca ulaşılmış değil. Çünkü bu süre gerekli. Ancak birden bire Ay’a gidildiği iddia edildi. Hani toplumda biraz karşılık bulsa o gazla ışınlamayı icat edip, günü birlik Mars’a pikniğe bile gidilip gelinirdi.