Atalarımız Selimiye Camii’ni yapmış. Mimar Sinan’ın ustalık eserim dediği eser. Rivayet o ki bir Japon mühendis ana kubbenin altına yatmış, gözlerini kubbeden ayırmadan kendi kendine transa girmiş gibi konuşuyormuş. “İnanılmaz, olamaz.”

Kubbenin çapına baktıkça büyülenmiş. Böyle bir mesafenin, yüzyıllar önceki imkanlarla nasıl kolonsuz geçilmiş ve yüzyıllarca nasıl ayakta kalabilmiş olduğunun şaşkınlığını yaşarken, müezzinin çıplak ve yüksek sesle okuduğu Kuran’ın, caminin her noktasından nasıl net ve temiz bir şekilde duyulduğunu, içerdeki akustiğin nasıl sağlanmış olduğunu düşünmüştü. Hayretler içindeydi, büyülenmişti adeta.

Bir Japon inşaat mühendisi idi. Elbette Selimiye Camii’nin bütün sırlarını gelmeden okumuş, inanamamış ve yerinde görmek için gelmişti. Görevlilere tek tek sormuş, bilgi almış, incelemişti.

Süleymaniye Camisi’nin temellerini bitirdikten sonra yıllarca beklemişti Sinan. “Zeminin oturması gerekli” demişti. Minare temellerinin birbirine bağlanması, depremlerde ancak bugünün teknolojisi ile geliştirilmiş hareketli bağlantı sistemini yüzyıllar önce Süleymaniye’de minare temellerinde uygulamıştı. Bir gün Sinan’ı Padişaha şikâyet etmişlerdi. “Cami inşaatında çalıp söylüyor, işi geciktiriyor” demişlerdi. Sinan huzura çağrılmış ve sorulmuştu. Cevap, içerdeki akustiğin ayarları için toprak küplerin nerelere konması gerektiğinin belirlenmesi çalışması idi.

Dünya şaheserleri arasında da atalarımızın eserleri var. Taç Mahal böyle bir eser. Bu eşsiz yapıyı meydana getirenler; Mimar Sinan’ın öğrencilerinden, İsa Mehmet Çelebi ve ona yardım etmek üzere Agra’ya davet edilmiş Semerkant’lı Mehmet Şerif’tir. Kubbenin yapımından sorumlu kişi yine Mimar Sinan’ın talebelerinden İsmail Çelebi’dir.

Pek çok eser sayabiliriz tarihten. Nice saraylar, camiler, köprüler, nice yapılar. Günümüzün mühendisliği de çok önemli yapılara imza attı. Keban, Yusufeli, Deriner, Atatürk barajları gibi yapılar iftihar vesilesi eserlerdir.

Peki bugün ne yapılıyor?

Daha birkaç hafta önce Gebze’de 7 katlı bir bina çöktü. Bina 2012 yılında yapılmış. İçinden 1 kız çocuğu kurtarıldı ama annesi babası ve 2 kardeşi yok yere öldü. Allah rahmet eylesin. Bölge milletvekili, “buraları eskiden dere yatağı ve göldü” diyor. Çöken binanın altı eczane. Eczacı ve çevre binalardan sakinler, “alttan sürekli sesler geliyordu” diyor. Eczanenin alüminyum çerçevelerinde deformasyonlar oluşmuş ve eczacı bunların resimlerini de çekmiş. Herhalde şikayetlerine de ilave etmiştir. Cimer’e defalarca yazılmış, şikâyet edilmiş. Ancak ilgilenen olmamış. Binanın altında metro tüneli inşaatı varmış. Ve zemin kayalıkmış. Çökme sonrası çevrede 16 bina, 27 işyeri, 72 bağımsız bölüm boşaltılmış. Bu arada yetkililer metro inşaatında bir sorun olmadığını söylemiş ve zemine dikkat çekmiş. Madem metro inşaatının sebep olduğu bir sorun yok, güzergahındaki bu bağımsız bölümü neden boşalttınız? Ayrıca sorun metro inşaatından değil de zeminden ise vah ki vah. Metro tüneli inşaatı da büyük risk altında demektir. Şimdi, içinde insan yaşayan binaların altından geçen bir metro tüneli inşaatına başlamadan yapılacak bütün teknik ölçümleri yapma ve tedbirleri alma yarışı başlamış. “Nereden nereye” Geçmiş olsun. İnşallah bu sefer ders olur, umalım ki bu, liyakatsizliğin sebep olduğu son felaket olur.