Gelecekte bir zaman diliminde, bugün her ne yaşıyorsanız tarih olacak ve zaman zaman örnek olsun diye, zaman zaman da ders olsun diye tartışılacak. Aynen bugün, bazen uzak bazen de yakın geçmişi hatırlayıp ne olmuştu diye baktığımız gibi.

Dikkatle düşünülürse, geçmişte yaşananların neredeyse bir türevini yaşadığımız gerçeği çok net görülebiliyor. Değişen sadece mertebeler. Belki bir miktar da halkın bir kısmında radikal sağa doğru kayma eğiliminin gözle görülmeye başlaması. Korkulan ise radikal eğilimlerin çevre ülkelerdeki gibi, serbestlikten yararlanarak büyümesi, geçmişte modern çizgilerde olan Afganistan gibi, İran gibi, hatta Suriye gibi ülkelerdeki değişimlerin benzer yöntemlerle başladığı gerçeği. Ortadoğu’da petrol adına kullanılan cehalet nedeni ile bitmeyen savaş, kan, gözyaşı. Emperyalizmin menfaat adına hoyratça kullandığı, bu nedenle ısrarla ve her aracı kullanarak desteklediği cehaletin kötülüğünün çok iyi bilinmesi, ülkemizin bu bataklığın içine çekilmesi için yapılan ince planlar.

Tolstoy’un Dünya klasikleri içinde sayılan romanı Savaş ve Barış’ı okuyanlar hatırlayacaklardır. Uzun uzun Napolyon Bonapart koşusu’nda yorumlar yapılır. Onun bir dahi olmadığını, Korsika’lı bir İtalyan ailenin oğlu olduğu, kısa bir askeri eğitim dışında bir eğitimi olmadığı, sadece şansının çok uzun bir süre yaver gittiğini, yaptığı acemice hamlelerin bile, dönemin şartları içinde lehine sonuçlar sağladığı anlatılır. Örneğin Osmanlı ile uzun yıllar savaştığı bilinen Malta, Napolyon’a kurşun atmadan teslim olmuştur. Ülkelerin tarihleri, iyi yada kötü yönde dönüm noktalarını belirleyen pek çok liderle dolu.

Dünya’yı cehenneme çeviren, milyonlarca insanın ölümüne neden olan Hitler aslen Avusturya doğumlu idi. İlk okulu 4. sınıfa kadar, orta öğretimi 8. sınıfa kadar götürebilmişti. Sanata düşkündü ve Viyana’da sanat okumak istedi ancak teknik alt yapı noksanlığı ve lise diploması olmadığından reddedildi. Siyasete girdi. Hitabet kabiliyeti ve sıkça, kolayca söylediği yalanlar ve şansı ile basamakları bir bir tırmandı. Almanya’yı peşinden sürükleyecek kadar güçlendi. Karşısındakileri ise korkutarak sindirdi. 30 Nisan 1945 tarihinde intihar ederek hayatına son verdiğinde 2. Dünya Savaşı nedeniyle arkasında 85 milyon ölü bırakmıştı.

Avrupa’nın yerleşik kültürleri bu olanlardan önemli dersler çıkarttılar, cehaletle savaşarak toplumlarını bilinçlendirdiler ve demokratik yaşama, insan haklarına dört elle sarıldılar. Tarihte, toplu zekâya verdikleri önem, iyi yöneticiler seçmesi, yönetim sistemleri ve gemicilik becerilerini iyi kullanması sayesinde Dünya’nın en güçlü ve zengin ülkelerinden birisi olmuş küçük ada ülkesi İngiltere, demokrasinin beşiği ilan edildi. Halbuki mazisi cinayetlerle doluydu. Kaşmir kumaşlarının ününü kalıcı kılmak adına, sanatı öğrendikten sonra Dünya’nın en iyi kumaşlarını dokuyan Hintli dokuma ustalarının parmaklarını kırdıkları unutulmadı. Yıllarca sömürgecilik yaptıkları, sömürgelerinin zenginliklerini çaldıklarını, halklarına zulüm yaptıkları da kitaplarda yazıyor. Ancak edindikleri tecrübeyi kendi çıkarları adına çok doğru kullandıklarını görmezden gelemeyiz. Bugün Dünya’nın en sinsi ve menfaati adına en ince planlarını yapan ülkesi hangisidir diye düşünüldüğünde tartışmasız İngiltere’dir. Kimilerinin aklına ilk ABD geliyorsa, o dahi planın parçasıdır. ABD’yi Kızılderililer kurmadı öyle değil mi.