Türkiye büyüyor. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı açıklaması aynen şöyle;

“GSYH 2025 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 4,8 oranında büyüme kaydetmiş. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH ise yılın ikinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,6 oranında artmıştır.

İkinci çeyrekte sanayi sektörü yüzde 6,1 oranında ve hizmetler (inşaat dâhil) sektörü yüzde 5,2 oranında büyüme kaydederken, tarım sektörü yüzde 3,5 oranında daralma kaydetmiştir. Söz konusu dönemde toplam sabit sermaye yatırımları yüzde 8,8 oranında artarken, özel tüketim yüzde 5,1 oranında artmış; kamu tüketim harcaması ise yüzde 5,2 oranında azalmıştır.

Net ihracatın büyümeye etkisi ise negatif 1,4 puan olmuştur. Toplam SSY altında yer alan inşaat yatırımları 2025 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 11,6 oranında, makine teçhizat yatırımları ise yüzde 9,3 oranında artmıştır. Bu dönemde özel tüketimin büyümeye katkısı 3,4 puan olurken, kamu tüketimi büyümeye negatif 0,6 puan etki etmiştir.”

Ayrıca yine resmî açıklamalarda, “Türkiye ekonomisi, 2003 yılında dünyanın 18. büyük ekonomisi konumundayken 2024 yılında 12. sıraya yükselerek rekor büyüme kaydetmiştir. İzlenen mali disiplin, Türkiye'nin bütçe dengesine son 22 yılda fark edilir biçimde olumlu olarak yansımıştır” denmektedir.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı sayın Cevdet Yılmaz “2025 ikinci çeyrek itibarıyla yıllıklandırılmış kişi başı milli gelir yaklaşık 17 bin dolar (yaklaşık 699 bin lira) seviyelerine yaklaşmıştır” dedi.

Hazine ve Maliye Bakanı sayın Mehmet Şimşek “Sene sonu itibarıyla manşet enflasyonun yüzde 30’un altına düşeceğine inanıyoruz” diye açıkladı.

Her şey yolunda gibi görülüyor. Bu açıklamalar adeta müjde gibi hızla düzelen bir ekonomiyi anlatıyor. Ne var ki anlayamadığımız mesele fiyatların neden hala arttığı, böylesine bir iyileşmenin vatandaşa neden bir türlü yansımadığı.

Son zamanlarda gündemi fazlası ile meşgul eden siyasi gelişmelerin ekonomiye yansımaları açıkça göstermekte ki, ekonomik iyi gelişmelerin ülkemize ve vatandaşa yansıması isteniyorsa, sadece ekonomik tedbirler yeterli olmayacak. Piyasaların ciddi bir güven ortamına ihtiyacı ortada.