Sanayi Bakanlığımıza soralım; “Türkiye’nin yıllık viskon kumaş üretme kapasitesi ne kadardır?” Bilen çıkar mı dersiniz.
2001 yılı. DOSAB Başkanlığı yaptığım yıllarda Valilik’ten bir yazı almıştık. Ekinde bizzat cumhurbaşkanı imzalı bir yazı da var. Bölgemizin viskon kumaş üretme kapasitesini 3 gün içinde bildirmemiz isteniyordu. Apar topar fabrikalarımızdan bilgi istedik, toparladık ve DOSAB’ın viskon kumaş üretme kapasitesini gönderdik.
Gönderdik de, bunun neden sorulduğu herkeste merak konusu olmuştu. Cevap gecikmedi, soru Amerikan kaynaklı idi. O zamanlar meşhur tekstil kotaları var. Türkiye’den Amerika’ya viskon kumaş ihracatı ise kotasız. Amerikan gümrükleri bakmış, Türkiye’den milyonlarca metre viskon kumaş geliyor. Miktar göze batmış, Türkiye’nin viskon üretme kapasitesi ne kadar olabilir diye inceleme yapmışlar. Geçmiş 20 senede Türkiye’nin satın aldığı viskon dokuyabilecek makine ithalatını tespit edip, ne kadar üretebileceğinin hesabını yapmışlar, sonra bir de kendilerine soralım demişler. Bizden giden bilgi, onların hesabının 10 katı çıkmış. Bunun üzerine de Türkiye’den viskon kumaş ihracatına kota koydular.
Aslında kumaş Çin malı. O yıllarda Türkiye mevcut üretim kapasitesini dahi kullanmıyor çünkü ürettiğinden ucuza ithal ediyor. İhraç kaydıyla getirdiğinden vergi de ödemiyor. Sonra mala basit bir beyazlatma işlemi yapıyor, ara işlem yapıldı diye malın menşei değişiyor ve Türk malı diye ihraç ediliyor. Her şey fıstık ama işte Amerikan devleti yutmuyor. Çünkü kayıt var, hesap var, plan var. Kota gelince ise bu tembel işi, katma değeri son derece düşük ballı ticaret büyük oranda sınırlanmış oldu.
Bunu niye anlattım. Bugün sorun devlet birimlerine, yine viskon kumaş üretme kapasitemizi bilen bir kişi çıkmaz. Halbuki bilgi yoksa planlama da, başarı da olmaz. Soruyorum; Bursa’da patates eken çiftçinin, ülkenin diğer şehirlerdeki çiftçilerin kaç dönüm patates ektiğini bilmesi mümkün mü? Ülkenin yıllık patates ihtiyacını ve varsa ihracat kapasitesini bilebilir mi? Kim bilecek bunu? Devlet elbette. Devlet bilecek ve çiftçilerimizi her konuda yönlendirecek. O zaman ülke de, millet de, çiftçi de kazanır. Devlet hangi yörenin toprağı bu ürüne daha uygunsa o yöre çiftçisini patatese, diğer yöre çiftçilerini farklı uygun ürünlere yönlendirmeli, teşvik etmeli. Vergi, teşvik, kredi, taban fiyat gibi güçlerini kullanarak planlamalı. Ve bunu bütün sektörler ve ürünler için tek tek, ayrı ayrı planlamalı. O zaman bu ülke kalkınır. Yoksa kaos, kim kime kim tına. Kimi ürünü ithal emek zorunda kalırsın, kimi ürünü de maliyetinin altında sebil edersin. Ve bu devam eder. Sonuç ise ekonomik kriz.