5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tazminat istemi” kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir: “Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,(...)

d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen, e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,

(...) Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.” Ayrıca iç hukukumuzda, 5271 sayılı Kanun’unun 100 (1)’inci madde fıkrasında “Tutuklama nedenleri” ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 18’inci maddesinde de “Adli işbirliği” düzenlenmiştir.

Konu ile ilgili olarak, T.C. Anayasa’sının “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13’üncü maddesi ve “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19’uncu maddesinin birinci, ikinci ve dokuzuncu fıkra hükümlerinin de kaynak oluşturduğunu belirtmeliyiz.

Bu konuda uluslararası hukukta;

a) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5’nci maddesi ve

b) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarından da söz edilebilir. AİHM, iç hukuk düzeninin bir parçası olup, ikili veya uluslararası bir anlaşmanın iade işlemleri ve iade amacıyla tutukluluk için yasal dayanak oluşturduğunun kabulü gerekir. Kişinin Anayasa’nın 19’uncu maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel ilkelerine göre ödenmediği veya bir tazminat olanağının bulunmadığı belirlenirse, bu hükümler ile güvence altına alınan tazminat hakkı ihlal edilmiş sayılır. Diğer yandan, kişinin söz konusu hükümlere aykırı bir işleme tabi tutulduğu derece mahkemeleri tarafından tespit edilmiş ise, Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme sadece tazminat miktarının yeterli olup olmadığı ile sınırlı bir incelemeye tabi olacaktır. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın 19’uncu maddesinin birinci fıkrasında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir.

Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale Anayasa’nın 13’üncü maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe, Anayasa’nın 19’uncu maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Anayasa’nın 19 (I) madde fıkrası, devlete gerçekleştirilen bir tutma hâline ilişkin azami bir süre belirleme yükümlülüğü getirmemektedir. Bununla beraber, mevzuatta ve taraf olunan uluslar arası sözleşmelerde azami sürelerin öngörülmesi halinde, bu sürelere uyulmaması hâlinde tutmanın hukuka aykırı sayılır. Her somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının yasal dayanağının olup olmadığının tespiti gerekir. Özellikle tutulmanın ya da tutuklanmanın meşru bir amacının bulunup bulunmadığı ve ölçülü olup olmadığının tespit edilmesi önemli bulunmaktadır. Ailenizle esenlik ve mutluluklar diler, en içten saygılarımızı sunarız.