Seyahat ile ilgili yazı yazarken aklıma sürekli Orhan Pamuk’un Beyaz Kale romanı gelir.
Dolayısıyla bu tür yazılarda kendimi romandaki esir düşmüş Venedikli esirden bir şeyler öğrenmeye çalışan Osmanlı alimi gibi hissederim.
Venedikli esir her konuda bilgisi olan bilge bir adamdır.
Özellikle de İtalya seyahatlerimde iş ilişkisinde olduğum kişilerden tutunuz da bulduğum herkese her fırsatta ülkeleri ile merak ettiğim her şeyi çekinmeden sorarım.
Sorgulamalarımda yeni şeyler, duyulmamış bilgiler bana en lezzetli pizzadan bile daha büyük tat verir.
Venedik, turizmin yanında İtalya’nın en büyük sanayi şehirlerinden biridir.
Geçtiğimiz günlerde iş birliğimiz ve yoğun ticaretimiz nedeni ile hayatımda en çok gittiğim ülke olan İtalya ve Venedik üzerinden Bologna ve Ferrara şehirlerini bir kez daha ziyaret etme fırsatım oldu.
Venedik her zamanki gibi yükünü almış. En son bir yıl önce gitmiştim, gözüme çarpan en büyük değişiklik şehre giriş vergisi ve otel vergilerinin arttırılmış olmasıydı. Henüz yaya ziyaret eden turistlerden şehir vergisi almıyorlar ama cruise gemileriyle gelenlerden alıyorlarmış.
Bologna’ya ise yaklaşık 35 yıl önce gitmiştim. Arada bir iki ziyaretim oldu ama gezme fırsatı bulamamıştım. Gerçekten İtalya’nın her şehri bir film platosu ve her şehrin kendine özgü inanılmaz özellikleri var.
Bologna, rönesans hareketlerinin başladığı bir şehir. Şehrin en büyük özelliklerinden birisi bütün şehrin somon renginde ve bütün binalarının altın revak denilen yani sütunlar ile donatılmış olması.
Bu şehirde en güneşli havalarda gölgede, en yağmurlu havalarda ise şemsiyesiz bütün şehri gezebilirsiniz.
1088 yılında dünyanın ilk üniversitesi ve orta çağ döneminde ise 100’den fazla kule yapılmış. O tarihlerde şehrin en zenginleri kule yaptırırlarmış. Şehrin en zengini Asinelli adlı kişinin 97 metre yüksekliğinde yaptırmış olduğu kule ve hemen önünde yapılırken temeli kaydığı için öne kaykılan Garisenda Kulesi ile halen ayakta kalan 25 kule turistlerin en çık ziyaret ettikleri yerler arasında.
Bologna çok hareketli ve canlı bir şehir, aynı zamanda çok sayıda üniversite talebesinin getirmiş olduğu aktivite ve özgürce eylemlere ise herkes alışık.
Ferrara ise adeta küçük bir Bologna, sessiz sokaklarına rağmen turistlere olan ilgisi daha iyi. Oturduğumuz bir kafede tesadüfen rastladığımız tarih profesörü Alman kadına saçakların altında çakılmış tarak şeklindeki tellerin amacını sordum, sonrasında ise ekonomi, siyaset ve sosyal alan bir saati aşan bir sohbet oldu.
Alman profesöre İtalya’yı sordum. Çok büyük tarihi mirası olan, her geçen gün gelişen ancak tarihi dokuyu korumanın yanında geleneksel tarımı da koruyarak ürünlerini ihraç eden İtalya’nın aynı zamanda bir sanayi ve bilgi devleti olduğunu söyleyip, İtalya’ya hayranlığını belirtti.
Revaklar altına yapılan tellerin ne işe yaradığına gelince ise kuşların yuva yapmasının ve doğaya dönmelerini sağlayan bir uygulama olduğunu söyledi.
Evet, Beyaz Kale romanında olduğu gibi Osmanlı alimin, Venedikli esirden öğrene öğrene en sonunda boynuzun kulağı geçmesi misali İtalya’yı İtalyanlardan daha iyi tahlil etmek niyetinde değilim.
Amacım bir damlacık bilgim varsa onu da paylaşmak.
Son söz olarak değinmeden geçemeyeceğim, yiyecek içecek fiyatlarında İtalya’yı geçmişiz.