Hakimiyet sözleşmesi, aralarında doğrudan veya dolaylı iştirak ilişkisi bulunmayan, bulunsa bile bu ilişkiden bağımsız ve soyutlanmış bir şekilde taraflardan birinin , sermaye şirketi olan diğerinin yönetim organına hiçbir şarta bağlı olmadan, şirketin yönlendirilmesine ve yönetimine ilişkin talimat verme yetkisini içeren sözleşmedir (TSY m.106/1 ve TTK m.203/1). Bir ticaret şirketi, diğer bir ticaret şirketini, bir hakimiyet sözleşmesi ile hakimiyeti altında tutabiliyorsa birinci şirket hakim, diğeri bağlı şirkettir (TTK m.195/1.b). Bu durumda, ilk planda borçlar hukuku bağlamında bir hakimiyet sözleşmesi söz konusudur. Bu sözleşmeler temelinde, “sözleşmesel şirketler topluluğu” kurulur. Alman hukukunda yaygın halde kullanılan hakimiyet sözleşmeleri, hukukumuzda uygulamada örneklerine hemen hemen hiç rastlanmamaktadır. Hakimiyet sözleşmeleri dışındaki sözleşmelerle, mesela pay sahipleri sözleşmeleriyle de, hakimiyet sağlanabilir.TTK m. 195(3.b) hükmünde yazılı “ başka bir yolla “ ibaresi geniş yoruma olanak sağlamaktadır. Birleşmeler, bölünmeler ve pay alımları da bu kapsam içine girebilirler. Ancak, şirketin taraf olmadığı, tüm veya bazı pay sahiplerinin şirketin yönetimi ve pay sahiplerinin hakları ve borçları ile ilgili olarak pay sahipleri arasında imzalanmış olan sözleşmeler hakimiyet sözleşmesi olarak nitelendirilemez. Ne var ki bu durum, TTK’nun 195 inci maddesindeki şartların varlığı halinde hakimiyeti ortadan kaldırmaz (TSY m.106/5). Mesela ; kredinin geri ödenmesini sağlamak amacıyla geri ödemeyi tehlikeye düşürebilecek işlemler bakımından işlem yapılmadan önce kredi alanın, kredi veren kuruluştan pay alması şartını öngören sözleşmeler hakimiyet sözleşmesi, olarak kabul edilemez. Hakimiyet sözleşmesinin taraflarını hakim şirket ile bağlı şirket oluşturur. Ancak, sözleşmenin yerine hakim şirketin bir taahhüdü de amaca hizmet edebilir. Hakimiyet sözleşmesi yazılı olarak yapılır. Böylece ilişkinin kayıt altına alınmak ve kamuya tanıtılmak istenilmiştir. Hakimiyet sözleşmesi; taraflardan birinin sermaye şirketi olan diğerinin yönetim organına hiçbir şarta bağlı olmadan şirketin yönlendirilmesine ve yönetimine ilişkin talimat verme yetkisini, hakim şirketin veya ortakların makro politikalarının uygulanabilmesine olanak sağlayan kuralları, bu anlamda bağlı şirkete verilen kaybın o hesap yılında fiilen denkleştirilmesi veya denkleştirmenin nasıl ve ne zaman yapılacağı konusunda şirkete tanınacak talep hakkını,bu denkleştirme bağlı şirkete yarar ve bir avalle güvence altına alınması , herhangi bir avantaj tanınması, gibi kaybın giderilmesini sağlayacak bir karşılığa ilişkin olabilecek hükümleri içerebilir. Bu nitelikte bir sözleşme kendine özgü yapısı olan bir sözleşmedir. Zira sözleşmeyi meydana getiren unsurlardan tamamı kanunda öngörülmüş değildir. Bu itibarla sözleşme dürüstlük kurallarına ve ticari teamüllere göre yorumlanıp tamamlanacak ve niteliği müsaade ettiği nispette de kanunun benzer sözleşmeler için öngördüğü tamamlayıcı hükümler uygulanacaktır.[1] Vurgulanması gereken bir diğer nokta da, bu yolla kanunun emredici hükümlerine (Örneğin; alacaklıların korunması) dokunulamayacağı, ancak yorumlayıcı ve tamamlayıcı hükümlerin sözleşme serbestisi çerçevesinde, şirketi kontrol altına alma Kendine özgü sözleşmeler için amacına en pürüzsüz yoldan varmak için değiştirilebileceği ve tabii ki, yeni diğer düzenlemeler getirilebileceğidir. [2] Sözleşmede tarafların hak ve borçları açık bir şekilde düzenlenmelidir. Bu bağlamda, özellikle hakim duruma gelen şirketin talimat verme hakkının içeriği ve bunun icrası ile bağlı şirkete ve bu sözleşmeye muhalif kalmış pay sahiplerine karşı davranış yükümleri dile getirilebilir. Belirtmek gerekir ki, hakimiyet sözleşmesine bağlı şirket genel kurulunda her zaman, hakim şirketten gelen talimatlar yönünde kararlar alınacağına dair bir hüküm konulması ise, hukuken mümkün gözükmemektedir. Ancak çoğunluk pay sahiplerinin, bu sözleşmenin uygulanmasında menfaatleri olacağından hareket edilirse, hakim şirket genel kurulda isteklerini gerçekleştirmekte zorlanmayacaktır. Diğer yandan oy sözleşmeleri yoluyla da hakim şirketin bağlı şirketi yönetmesi kolaylaştırılabilir.[3] Hakimiyet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, bağlı şirketin genel kurulunca onaylanması ve ticaret siciline tescil ettirilmesi şarttır (TSY m106/2). Bu sözleşme nedeniyle, talimat verme yetkisini haiz olan tarafın yerleşim yerinin veya merkezinin yurt dışında bulunması ve sözleşmenin yurtdışında düzenlenmiş olması veya yabancı hukuka tabi olması durumunda da, sözleşmenin talimat alan ortağın merkezinin bulunduğu müdürlükte tescili gerekir (TSY m.106/3). Hakimiyet sözleşmesinin yapılmamış olması halinde, bağlı şirkete ve/veya onun ortaklarına, kanuna veya şirket sözleşmesine aykırı olarak zarar veren pay sahibi hakim şirketin sorumluluğu hakkında, TTK’nun anonim ve limited şirketlere ilişkin hükümlerinin yanı sıra, bu konuda özel hükümler içermeleri halinde bağlı anonim şirket ve limited şirket esas sözleşmesi uygulanacaktır. Tespit edilmesi gereken ilk husus, TTK’nun anonim ve limited şirketlere ilişkin hükümlerinde hakim şirketin bağlı şirkete zarar vermesini doğrudan engelleyen ya da bir zarar doğması halinde tazminat sorumluluğu öngören bir hüküm olup olmadığının tespiti ile bunun kapsamı ve özellikle yeterli bir koruma getirip getirmediğidir. Ancak, burada konuyla ilgili hükümlerin tümü değil, özellikle konuyla doğrudan ilgili düzenlemeler üzerinde durulacaktır. [4]-[5] Çalışmalarınızda başarı, ailenizle birlikte esenlik ve mutluluklar diler, en içten saygılarımızı sunarız.

Jur. Dr. Mevci Ergün


[1] Aker, H.: "Hakim İşletme İle Bağımlı Şirket Arasındaki Hukuki İlişki Ve Hakim İşletmenin Sadakat Borcu", BATİDER, C.XXII, S.2, s.162 – 163

[2] bkz., Yavuz, C.: Türk Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, C.II, B.2, İstanbul 1993, s.22 vd.

[3] Aker, H.: Hakim İşletme İle Bağımlı Şirket Arasındaki Hukuki İlişki ve Hakim İşletmenin Sadakat Borcu

(Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, Aralık 2003, C.XXII, S.2, 161

[4] Aker, agm., sz.165

[5] Ergün, M.: Şirketler Topluluğu, Bursa 2021, s.36 vd.