Küresel iklim değişikliği kendisini her geçen gün daha fazla hissettiriyor. İklim değişikliği sıcak bölgelerin soğumasına, soğuk bölgelerin ısınmasına neden olmaktadır.

Ocak ayında yazı hatırlatan günleri yaşıyoruz, kar yerine yağmur yağdığına şahit oluyoruz. Yağmurların kısa sürede rekor seviyede su indirdiğini görüyoruz.

Diğer taraftan dünyanın başka bir köşesinde insanlar ilk defa karla tanışıyor.  

Kış mevsiminde durdurulamayan orman yangınları büyük kayıplara sebebiyet veriyor.

Bazı bölgelerde topraklar susuzluktan çatlarken, bazı yerlerde suya doyan topraklar büyük çaplı heyelanlarla kayıyor.

Sadece bu mu? Denizlerde müsilaj veya su seviyesinin yükselmesi olarak değişimleri görebiliyoruz.

Daha korkutucu sonuçları yok mu?

Doğa dengesi öylesine bozuluyor ki; virüsler önemli değişikliklere uğruyor, baskın olan mikroorganizmalar farklılaşıyor.

Sonuçta insanoğlunun tanımadığı virüsler ve bakterilerle enfekte olma riski artıyor.

Bu nedenle geçmeyen enfeksiyonlardan muzdaribiz. Antibiyotiklere dirençli bakteriler baskın olmaya başladı.

İklim değişikliği sadece kuraklık, sel olmaktan çıkmış durumdadır. Bu küresel fenomenin insanın hayatını tehdit edici hale ulaştığı görülmektedir.

Sürdürülebilirlik anlayışında geç kalındığı ve radikal önlemler alınmadığı takdirde daha önce tecrübe edilmemiş problemlerle yüzleşileceği anlaşılmaktadır.