Adli tatilin sona ermesiyle beraber, eylül ayında yeni adli yıl başladı. Hangi alanda daha yoğun çalıştığına göre değişmekle beraber, mahkemelerle bağlantılı olan hukuk sistemi ağustos ayını çoğunlukla molada geçirdi; zira en azından duruşmalar dahi yoktu (neredeyse). Bu durum sadece bizde böyle değil, en azından bizde danışmanlık yapan avukatlara erişebiliyorsunuz. Avrupa’da avukatlara ağustos ayında işiniz düşmesin diyor, ve buradan çekiliyorum.

Her araştırmanın ve uzmanın, dava sürelerinin uzamasıyla ilgili objektif bir incelemesi veya kendi subjektif görüşü vardır. Ben de bunun birkaç sebebi olduğunu düşünüyorum. Tamamen kişisel gözlemlerim: Dava açmak, anlaşmaya çalışmaktan veya kanunlara uyumlu olmaya çalışmaktan daha kolay geliyor insanlara. Elbette ülkemizin ekonomik durumu malum. Ancak bir hukuk davası açmak, başka ülkelerle karşılaştırınca ciddi anlamda daha uygun ve meşakkatsiz. Böyle olunca da birbirinin birebir kopyası ve üzerinde fazla düşünülmemiş dava dilekçeleriyle taşıyor dosyalar. Hâkimin ve diğer yargı aktörlerinin, diğer avukatların dosyayı anlaması, açıklaması, detaylandırması zaman ve emek alıyor. Ayrıca, insanların “kanuna uymaya” veya kanuna aykırılık iddiası ortaya çıkınca “anlaşmaya” teşvik edilmesi lazım. Bir ihlali gerçekleştirenin karşılığını kısa sürede ve misliyle alacağından emin olması, bundan korkması şart. İnsanlar beş sene sonra alacakları tazminatların, avukatlar da bazen vekalet ücretlerinin hayalini kuruyor; sonra yıllar geçiyor ve çocuklar bile büyüyor. Halbuki ilk günden anlaşsalar, yarısına bile tamam olsalar daha kazançlı çıkacaklar. Bunların olmaması lazım.

AB’nin bazı incelemeleri var. Bir mahkemenin mevcut çalışma hızını (yılda kaç dosya bitirdiğini) ve elde kalan bekleyen dosya stoğunu birlikte okuyup, “bugünkü hızla bu bekleyen davaları temizlemek kaç gün sürer ?” diye hesaplıyorlar. 2024’te yapılan bir incelemede 2022 verilerinin alındığı bir Avrupa Komisyonu raporuna denk geldim; Türkiye’nin bu hesabı (disposition time) 397 gün olarak hesaplanmış. Ayrıca aynı rapora göre Türkiye’de kişi başına adalet bütçesi 15,6 Euro. Bu tutar, Avrupa Konseyi ortalamasında 74,8 Euro.

En basit örneğinden bir bakkal hesabı yaparsak: Bir istinaf mahkemesinde beş bin dosya varsa, yarım saatte bir tüm dosyayı incelemesi gerekiyor hâkimin ki sizin kararınız iki seneye sonuçlansın. Bu gerçekçi mi? Değil. O zaman ne yapacağız? Uyuşmazlıkların henüz çıkmadan engellenmesini sağlamak zorundayız. Bu da olmazsa; müzakere, arabuluculuk, tahkim gibi yollarla hukuka hızlı kavuşacağız. Başka bir yolu maalesef yok.