Londra’dayım. Yaklaşık on yıl önce makine fuarı için gelmiştim İngiltere’ye. Biz İngiltere diyoruz da onlar Birleşik Krallık (UK) diyorlar. Bu kez bütün aile, torun torba Londra’da okuyan son çocuğumuz Ali Tuna’yı ziyarete geldik. Hem ziyaret hem tatil.

Değerli dostlar en önemli dünya şehirlerini saymaya kalksak bu şehri ilk sıraya koyarız. Londra, New York, Paris diye sıralar gideriz. Londra’nın önemi İngiltere’ye yaptığı başkentlikten geliyor. Aynı zamanda Birleşik Krallık Monarşisi’ne de ev sahipliği yapıyor. Buckingham Sarayı bu şehirde.

En son geldiğimde “Özkanlı İmparatorluğu” diye bir deneme yazmıştım. Bir hayal kurmuştum o yazıda. Güya Osmanlı bitmemişti. Bilimi yakalamış, güneş batmayan imparatorluk olmuştu. Yazıyı bilmeyen için bu noktada bir açıklama yapmalıyım. Ben geçmiş kutsayıcısı ve geçmişle yatıp kalkan bir insanım ama kendi özel tarihimle ilgili. Ülkemle ilgili ise tam bir yenilikçiyim. Geçmişe takılmadan fakat ders alarak önümüze bakmayı arzu ederim.

Sadece üç gün oldu Londra’ya geleli. Dönmek için daha beş günümüz var. Dün Soho’daydık, tarihi ve modern yapıların çok iyi harmanlandığı, Londra’nın en merkezi yerinde. Noel olduğu için daha da kalabalıktı. Adeta insan seli; ama bu sel çamur gibi, bulanık ve akmıyor. Hâl böyle olunca ortalık yankesici kaynıyor. Cep telefonu, cüzdan, dalak, ciğer ne bulurlarsa söküyorlar.

Deli gibi alışveriş çılgınlığı var. Başka şehirlerden, köy ve kasabalardan yerli turist alışverişe gelmiş. Yabancı turist de çok fazla.

Peki fiyatlar nasıl? Gerçekten bu şehir dünyanın en pahalı şehirlerinden biri mi? Eğer pounda lira muamelesi yaparsan çok ucuz. Markette bir buçukluk su 0,75 ile 1,50 arası. Pubda bir bira 7,5-8 arası. Kalkıp bu birimi bizdeki kurla çarparak sosyalleşmeye kalkarsanız mutsuz olursunuz. Gelirseniz bu kötülüğü kendinize yapmayın. Yapacaksanız gelmeyin. Ya da gelin ama takmayın.

Bir yerin yerlisi değilseniz siz oranın cahilisiniz. Hele o yer turist olarak geldiğiniz yabancı bir ülkeyse. Sokakta geziyorsunuz mesela tuvaletiniz geldi. Ne yapacaksınız? Hele de çok sıkışıksanız. Eğer bir AVM’de değilseniz hemen kafeye dalar, bir içecek söylersiniz. Oturmanızla kalkmanız bir olur, tuvalete koşarsınız. O içecek 8 sterlinse örneğin tuvalet de size 300 liradan fazlaya gelir. Yapacak bir şey yok. Altımıza yapacak değiliz ya!

Çocukları British Museum’a götürmek istiyorum; insanlık tarihi müzesine. Mutlaka görmeleri lazım. Bu müzeyi gezmeyen UK’ın neden bu kadar güçlü olduğunu anlayamaz. Bu şehirde birçok ülkenin geleceğine karar verildiğini bilemez.

Neyi ne kadar bildiklerini, neden bildiklerini, bu bilgiyi nasıl işlediklerini ve kullandıklarını fark edemez.

Londra’da yapılan bir toplantı sonrası örneğin; bir ülkenin sınırları yeniden çizilebilir, iktidarı değişebilir, bir sektörü yerle bir edilip ekonomisi mahvedilebilir.

İngiltere Monarşisi’ni anlamak bu dünyanın aşağı yukarı nasıl idare edildiğini anlamak demektir. Kitap okumayı sevmeyen biri bile Crown dizisini izlediğinde ucundan kenarından minnacık da olsa bilgi sahibi olabilir. Ya da Churchill’in bir biyografisini izleyen diplomasinin nasıl yüce bilim olduğunu birazcık kavrayabilir.

Belki de rahmetli dünürüm Abdi Gazioğlu’nun sıkça hicvettiği gibi bilmemek daha güzel olabilir. Bilgisiz fikir sahibi olmak ne büyük lükstür ki atıp durur insan.

Şu sıra bizde de çokça var. Hem de kitlelere hitap ediyorlar. Televizyon programlarına yorumcu olarak bile davet ediliyorlar.

Biz boş teneke gibi öte duralım, Güneş Batmayan İmparatorluk’un başkentinde gelecek planlama saati tıkır tıkır çalışıyor. Yani uzun bacaklılar çalışıyorlar.

Bakalım gelecek günlerde ne cevahir yumurtlayacağım? Kırmadan getiririm umarım.