2025 yılı her yönüyle ilginç bir yıl olacak. Ağustos ayını yarıladığımız şu günlerde ilginçlikler epey birikti.

Başlangıçta soğuk geçeceği sinyalleri veren günler, yaza doğru tam bir kuraklığa evrildi. Meteorolojik tahminler bu yağışsız günlerin neredeyse iki aya yakın süreceğini öngörüyor ama araya yoğun bir yağmurlu gün girdi. Tekrar eder mi bilmiyoruz. Şu bir gerçek ki bilimsel öngörüler bile yanılıyor.

Hangi gözle bakarsak bakalım su konusu daha ihtiyatla üzerine eğilmemiz gereken mahiyette. Geçen gün TV'de bir meteorolojik tahmin haritası gördüm. Ülkemizin tamamı güneşli geçecek şeklindeydi. Doğu Karadeniz dâhil bulutlu bir bölge yoktu.

Arşiv taramaları gösteriyor ki bu kurak günler son 60 yılın en uzun süreli olanı. Bursa gibi yeşilliği ile bilinen bir kentimiz bile sarardı, soldu. Su kısıtlamaları başlatılması gerekecek gibi görünüyor. Su kısıtlamaları, çoğu zaman geçici bir tedbir gibi algılansa da, aslında su yönetimi konusunda uzun vadeli bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor.

Son yıllarda Türkiye’de kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.000 metreküp sınırına yaklaştı. 1.700 metreküpün altında olan ülkeler "su stresi" yaşayan, 1.000 metreküpün altında olanlar ise "su fakiri" (su kıtlığı çeken) olarak sınıflandırılıyor.

Bu gelişmeler tüm dünya ile birlikte ele alındığında su konusunun ne kadar önem kazandığını anlıyoruz. Güney kutbundaki buzullarda ciddi kopuşları TV yayınlarında izliyoruz. İklim krizinin sadece hava sıcaklıklarıyla değil, su savaşlarıyla da anılacağı bir döneme girdik. Afrika’da ve Ortadoğu’da başlayan bu gerilimlerin ileride kapımıza dayanmayacağını kimse garanti edemez.

Sözü şuraya bağlamak istiyorum: Lütfen suyu idareli kullanalım.