Zaman dilimleri vardır, hayatımızda iz bırakmıştır da bilmeyiz.

Bir koku duyarız bir sabah, kızarmış ekmek kokusu mesela, on yaşına dönüveririz.

Kahvaltı hazırlama telaşı vardır evde, annen baban bıcır bıcır konuşuyordur.

Yaşama sevincini kızarmış ekmek sıcaklığında, kokusunda hissettiğin bir andır o, mıh gibi çakılmış beynine.

Bir şarkı çalar ne dediğini anlamazsın, melodi doldurduğunda kulaklarını tekeri dönen ilk arabanı aldığın güne gidersin.

Araba kullanırken bir yandan, bir yandan da torpidodan çıkardığın kaseti vurursun baldırına şerit otursun teybe sarmasın diye.

Ve sürersin kaseti ve de arabayı.

Paul Simon söylüyordur, yazdır, ılık bir rüzgâr okşuyordur camdan çıkardığın sol dirseğinin tenini.

Bir resim görürsün donar kalırsın ve bir bakarsın o resmin içindesindir.

Her şey tekrar oluyordur, yine kurdele kesiyordur aynı makas. Al aldır yanakların.

Kokuya, sese, görüntüye binmiştir mutlu anılar çıkmayı bekler birden karşımıza.

Sırf bu yüzden ara sıra anıları deşmekte fayda vardır.

Eskiden dinlenilen şarkıları yeniden dinlemek, eski fotoğrafları karıştırmak, eski yaşanılan mekanları ziyaret etmek en kolay anı deşme yöntemidir.

Bu pazar bir sözcükle hatırladığım Paul Simon’ı yeniden dinlemek bana anılarımı deştirdi.

Sonra eşeledim durdum ona bağlı şeyleri.

Güzel günlere gülümsedim, göçenleri yad ettim, bir kaç kişiyi aradım.

Mutluluk da acı da verse tutunabilmek anılara.

Tutuna tutuna yürümek ve biriktirmek,

her doğan yeni günle.

Merhaba...