Yaz ayları geldiğinde hayat biraz yavaşlar, sıcaklıklar artar ve serinlik arayışı başlar. Hele bu yıl bu iklimsel olayı daha da derinden hissediyoruz. Ancak bu sıcaklık yükselmesinin yarattığı bir sorun var: Su kıtlığı.

Ne zaman baraj doluluk oranları düşse, sosyal medyada su tasarruf önerileri artar. Haber bültenlerinde kaçak su kullananlara yönelik görüntüleri izleriz. Şikâyetler artarak devam eder.

Bu durumda şöyle bir soruyu kendimize sormak zorundayız: “Su sıkıntısı konusuna yalnızca seyirci miyiz, yoksa birer sorumlu muyuz?”

Suyu bir hizmet gibi algıladıkça, onu harcamak da doğal bir hak gibi görünür. Oysa gerçek şu ki; su, doğanın sunduğu sınırlı bir armağandır. Herkes için eşit olmayan bu kaynağı, eşitmişçesine tükettiğimizde bedelini hep birlikte ödüyoruz.

Türkiye'nin su varlığı, sanılanın aksine “su zengini” ülkeler arasında değil. Dünya ortalamasına göre kişi başı yıllık 1000 metreküp sınırına doğru hızla yaklaşıyoruz. Bu da su fakirliği kategorisinin eşiğidir. Bugün, Konya Ovası'nda yeraltı su seviyeleri her yıl birkaç metre daha düşüyor. Şanlıurfa'da bazı köyler artık tankerlerle su alıyor. İstanbul'da ise megakent baskısıyla barajlar yaz ortasında alarm veriyor.

Bazı ülkeler çölün ortasında suyu, damlama sulama sistemi ile tarıma kazandırdı. Yağmur suyu toplama her evde uygulama hâline geliyor. Almanya'da gri su kullanımı (lavabo ve duş sularının tuvaletlerde veya bahçede tekrar kullanılması) bina yönetmeliklerine dâhil edildi. Avustralya, uzun süren kuraklık dönemlerinde şehir genelinde su kullanım kotası uygulayarak bir fark yarattı.

Bizde ise ne yazık ki hâlâ bahçe hortumunu gece boyunca açık bırakanlar var. Hâlâ bina yönetimlerince çatılardan akan yağmur suyu kanalizasyona veriliyor. Artık arıtma sistemleri yerine içme suyu olarak pet şişelere güveniyoruz herhalde.

Ancak bu tabloyu değiştirmek zorundayız. Bunun için bireylerin küçük değişiklikler yapmaları mütevazi bir başlangıç olabilir:

1- Günde bir kez fazladan açılan musluk yılda 18 ton su kaybı demektir.

2- Sızdıran bir musluk yılda 5 ton su demektir.

3- Aracınızı kovayla yıkamak, hortumla yıkamaya göre %70 su tasarrufu sağlar.

Elbette sadece bireysel çabalar yeterli değildir. Yerel yönetimlerin de bu süreçte rolü büyüktür. İzmir Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz yıl su kayıp kaçak oranını %35'ten %28'e düşürdü. Bu yaklaşık 40 milyon metreküp suyun kurtarılması demektir. Aynı şekilde Eskişehir'de yağmur suyu toplama sistemleri yeni yapılan binalarda zorunlu hâle getirildi. Bu tür uygulamalar Türkiye genelinde yaygınlaştırılmadıkça su tasarrufu söylemleri havada kalmaya mahkûmdur.

Bu yaz; özel, farklı bir şey yapalım. Musluğu kapatmakla yetinmeyelim, suya bakış açımızı değiştirelim. Suyun sadece bugünün değil, bizden sonraki kuşakların da hakkı olduğunu fark edelim. Unutmayalım; su kıyısında yaşamak, suyun kıymetini bilmek demek değildir. Kıymet, onu bilinçle ve adaletle paylaşmakla oluşur.

Tasarruflu günler diliyorum.