Sanıyorum ki, demokratik sistemin kurulduğu ve halkın seçtiği parlamenterlerden oluşan hükümetlerce yönetildiğimiz 1923 yılından bu yana, sistemin sağladığı yetkileri kullanan insanların yaptığı hatalar nedeniyle meydana gelmiş 102 yıllık zararları üst üste koyup sisteme döndürebilme imkânı olsa, bugün ülkenin ve insanların zenginliğinin mertebesi, akıl almaz boyutlara ulaşabilir, belki de Brunei Sultanlığı yanımızda gariban kalırdı.

Öyle bir sistem ki, ilkokul mezunu milletvekili, bakan, başbakan olabiliyordu. Bütçeden sorumluluk sahaları için ayrılan yatırım bedellerini neredeyse kafalarına göre kullanabiliyor, yapılan hataların zararlarını ise Devlet yani millet ödüyor. Hata çok göz önünde ise en ciddi cezaları ise siyasi bedeller oluyor. Yani milyarların yok edilmesinin karşılığı bir daha bakan ya da vekil olamaması, bir daha seçilememesi.

Hatırlayın geçmişte yanlış yapılmış devlet yatırımlarını. Ya da büyük ekonomik kayıplara neden olmuş yatırım hatalarını.

Şöyle düşünelim. İlkokuldan sonra iş hayatına atıldınız. Piyasada piştiniz. Bu arada bir siyasi parti içinde çalıştınız, çevre yaptınız, o çevreye göre de bir şeyleri hak ettiniz. Görevler almaya başladınız, yükseldiniz. Gün geldi milletvekili oldunuz, siyasi çalışmalarınız göze batmaya, birilerinin yanında durmaya, güven duyulmaya, görev adamı olmaya, çevreniz giderek zenginleşmeye başladı. Bakan oldunuz. Hatta bir gün başbakan bile olabildiniz.

Neticede çok iyi bir siyasetçi oldunuz. Ancak siz hâlâ ilkokul mezunu, düzgün bir eğitim alamamış, bir ülke yönetebilme yeteneği söz konusu olduğunda, pek çok açıdan yetersiz, hata yapma riski ve yüzdesi son derece yüksek ancak bunu kabul etmeme lüksüne sahip bir konumda olacaksınız. Sistem bu şekilde kurgulanmış. Hatayı önleyecek mekanizmalar yerine, yapılan hatayı tespit ve siyasi bedel arama üzerine kurgulanmış. Düşünün, Başbakan ilkokul mezunu alaylı olabilir ama özel kalemi, danışmanları üniversite mezunu, belirli konularda uzman ve lisan bilen çalışanlar olmak zorunda. Kabinenin eğitim ortalamasının lise düzeyini geçemediği günler olmuştur.

Neticede ekilen biçiliyorsa, ekonominin her 7 yılda bir krizlere gebe kalması, hazine borçlarının sürekli artması, doğal zenginliklerin heba edilebilmesi, millî eğitimin bir türlü gelişememesi, ülke borçlarının sürekli artması ve pek çok konuda olumsuzluklar yaşanmasından doğal ne olabilir.

Başımızdaki hiçbir musibetin nedenini başka yerde aramamak gerek. Mesela, aktif fay hatlarının yoğun olduğu bir deprem ülkesiyiz ama hâlâ depremlerde aciz kalıyoruz, binalar yıkılıyor, insanlarımız ölüyor. Her yaz ormanlarımız yanıyor, hâlâ söndürecek uçağımız yok. Ekolojik dengemiz sürekli bozuluyor, heyelan ülkesiyiz, süratle çoraklaşıyoruz, tedbirimiz yok. Trafik kazalarında yıllardır lider ülkelerdeniz. Üniversitelerimiz dünya üniversiteleri arasına girmekte zorlanıyor.

Bütün sorunlarımız gün gibi ortada. Çözümleri de herkes biliyor. Ancak ısrarla hata yapmaya devam ediyoruz. Artık aynaya bakma zamanı gelmedi mi?