Okumak bazen bir refleks haline geliyor. Özellikle beyniniz bir konuya takılmış ise okur ama anlamazsınız. Giderek seviyesi düşen Eğitim sistemimizin rutini haline gelmiş ezberleme alışkanlığı bunun farklı bir versiyonudur. Şiir ezberlemek, konuyu ezberlemek gibi. Okursunuz, defalarca okursunuz ve bunlar hafızanızda kalan bir resim gibi yer eder. Ama ne denildiğini ne denilmek istendiğini anlamazsınız.

Şiiri okumanız gerektiğinde hafızanızdaki resmi hatırlar kelimelere dökersiniz. Peki “Şiirin anlatmak istediği ana fikir nedir” denilirse, işte o farklı. Bunu cevaplamanın tek yolu düşünmek, anlamak ve bir bilgi alt yapısının ışığı ile yorumlamaktır. Cevapların aynı olması da beklenemez. Farklı düşünenler ve farklı sonuçlar çıkaranlar olacaktır. Peki tek bir ana fikirde nasıl buluşulabilir? Bunun yolu ise konuşarak ikna yolu ile uzlaşmak.

Şimdi okuduğunu anladığını düşünenlere bir soru. Bugünlerde ülkemizde yaşananlara bakıp, bir katkı adına düşündüğünü söylemenin bir vatandaşlık görevi olduğunu kabul eder misiniz? Çünkü “sükût ikrardan gelir” der atasözümüz. Meali sessiz kalmak göründüğü gibi kabul etmek demektir. Ama bazen göründüğü gibi olmayabilir. Hele ki işin içinde bu kadar siyasetçi ve farklı beklentiler varsa.

Kitap okumayı özellikle tarih okumayı çok seven birisi olarak, gösterilenler yanında bazı söylemlerin de ilginç olduğunu ifade etmeliyim. Mesela “iş barışı” deriz çokça. Bu bir deyimdir. İş konusunda bir savaş mı vardır ki barışı olsun. Yalnızca bahse konu iş ile ilgili tarafların mutlu olduğu bir çalışma ortamının ifade edilmek istendiği aşikârdır.

Son günlerde ise günahsız sivil insanları, çocukları öldürmüş, şehirlerde bombalar patlatmış ve ayrım gözetmeden tesadüfen oralarda bulunan günahsız insanların ölümüne sebep olmuş bir terör örgütünün, barıştan söz ettiğine şahit oluyoruz. Hatta barış şartları var. Anlaşılan bunca sene konuyu anlamadan okumuşuz. Kürt cumhurbaşkanlarımız, Başbakanlarımız, Bakanlarımız, arkadaşlarımız, dostlarımız oldu. Aklımıza hiçbir gün Kürt dostlarımızla bir barışa ihtiyacımız olacağı gelmedi. Çünkü birlikte 7 düvelle savaşmıştık ama birbirimizle asla. Eşit haklara sahip vatandaşlarız. Çatışılan, operasyonlar yapılan ise bir terör örgütü ve her türlü silaha sahip. İçlerinde her milletten militan var. Dünya görüşmelerle teslim olan pek çok terör örgütü gördü. BM gözetiminde kayıt altına alınarak silahlarını da teslim ettiler. Bizde çok farklı bir ilk yaşanıyor.

Okunup anlaşılamayan başka ilkler de var. İlk kez duyduğumuz farklı kavramlar. Mesela “yurtsever demokrasi” denildi, “yerli ve milli hukuk” denildi. Bugüne kadar bildiğimiz ve okuduğumuz demokrasi ve hukuk kavramlarının beynelmilel olduğu idi. Tarifleri ve uygulamaları da anlamları ile özdeştir. Yani insan yaşamının mutluluğunu hedefleyen, her koşulda adaleti arayan, amasız fakatsız eşitleyen eğilip bükülemez kavramlardır. Bu yeni tanımların farkları olsa gerek ki isimlerinde takılar oluşturulmuş.

İlk kez duyduğumuz yeni bir söylemde var. Türk, Kürt, Arap söylemi. Bir anlamı olsa gerek ki, tekraren ifade buldu. Türkiye çok özel günlerden geçiyor. Çok daha dikkatli okunması gereken günler. Evet, insanımız geçim derdinde. Ekonomi toplumun büyük bölümünü zor duruma düşürdü. İnsanlarımızın başını kaldırıp görmeyi bırakın duymaya mecali yok maalesef ancak tüm cihan bilir ki Türkün vatanı söz konusu olursa gerisi teferruattır.