“O iyi insanlar, o güzel atlara binip gittiler” sözü Yaşar Kemal’e mi, Necip Fazıl’a mı ait diye tartışıla dursun, hatta anonim olduğu söylensin benim için “şu an” hiç fark etmiyor.

Bu söz öyle bir hüznü içinde barındırıyor ki ne zaman pişmanlık, değer kaybı, güzelliği yitirme söz konusu olsa cuk diye oturuyor.

Dün gece yine bu söz döndü durdu zihnimde. Yemeğin en güzel yerinde çok sevdiğim, işletmecilik abidesi olarak gördüğüm ağabeyim, “Mısır’daki fabrikada 10 bin kişiye ulaştık,” deyiverince içim kor gibi yandı. Makedonya ve Rusya’daki yatırımlarını biliyordum. Ama Mısır’daki bu sayı dudağımı uçuklattı.

Sektörel değişim yaşayacağız derken bu kastedilmiyordu her halde?

Yılların bilgi ve sermaye birikiminin önünde iki şık kalmıştı. Ya artan maliyetlerle burada çalış ve bat ya da maliyetin düşük, teşvikin bol olduğu bir ülkeye yatırım yap ve yaşa.

Gücü ve vizyonu olan gitti. Yıllardır güven aşıladığı markalara başka yerlerden ihracat yapıyorlar artık. Hem de o ülkelerde ihracat rekorları kırıyorlar, onların vergi rekortmeni oluyorlar. Başka ülkelerin halklarını çalıştırıp istihdam ve dolayısıyla refah sağlıyorlar.

O insanlar bizim insanlarımız.

Bir yere gitmediler, merkezleri hâlâ burada. İş yaptıkları yerleri buradan bilgi ile besliyorlar. Orada çalışan vasıfsız genç iş öğreniyor. Gelecekte en büyük rakibimiz olacak.

On bin kişi ne demek? Altmış bin insanın karnının doyması demek. Yan sanayilerle birlikte milyonlarca işgücü demek. Şairin dediği gibi:

“İçim kararıyor, yüreğim kanıyor

Olmasaydı sonumuz böyle...”

Bunun için mi binildi o uçaklara, ülke ülke gezildi. Bunun için mi yapıldı o ihracat hamleleri?

Dışarıdan yatırımcı bekliyoruz. Kendi yatırımcımızı elimizde tutamazken bu mümkün mü? Bizde bin dolara dayanmış işgücü maliyeti, Mısır’da 250 dolarsa o iyi insanları ve atlarını burada tutabilir miyiz?

Gelelim yine o söze:

Zamanın behrinde doğuda at ticareti yapılmaktadır ve insanlar kaliteli at almak için bu yöreye gelmektedirler. Vatandaşın biri uzun bir aradan sonra yöreye gelir ve at almak istediğini belirtir. Eski ticaretinden aklında kalan "dürüst" alışveriş imajı aynen sürmektedir. Gençten adamlar olmayacak atlara olmayacak rakamlar talep ederler. Ne atlarda ne de alışverişin doğasında kalitenin esamesi okunmamaktadır, yorgundur. Köyün meydanına gelir kahvede bir dedenin yanına oturur ve durumu anlatır. "Eskiden böyle değildi," der. Ve dede, "O iyi insanlar o güzel atlara binip gittiler," diye yanıtlar onu.

Evet değerli dostlar.

Ülkemizin çok iyi insanları var. (İyi işletmeciler)

O insanların güzel atları var. (Sermaye ve bilgi birikimi)

Atlarının yularları (kalpleri) hâlâ bu ülkeye bağlı. Dur dersek dururlar, gel dersek gelirler. (Ama şimdilik!)

Hadi ne olur, hemen şimdi. Çok geç olmadan.