Çocukluğa ait en mutlu olduğum bir anımı düşündüğümde, aklıma hemen geliveren; Çelik Palas Oteli’nin üst tarafındaki yemyeşil çayıra SIRTÜSTÜ uzanıp, gökyüzünü seyrettiğim o doyumsuz andır…
O hep gittiğimiz oynadığımız mekânın ismi ÇELİKPALASÜSTÜ’ydü.
Ceviz ağaçları, kestane, meşe…
Zeytin ağaçları, yemiş, çitlembik…
Gövdem gibi akan buz gibi su.
Dağ eteğinin bitiminde doğal bir park; yılan, kertenkele, tosbağa, kirpi…
Muğla’da üniversiteye gittiğim zaman, pazar alışverişi yapmaya başladığımda bazı şeylerin pazarda satıldığını ve insanların para verip satın aldığını görünce şaşırmıştım.
Karamut nasıl olurdu da satılırdı? Dut ve incire para mı verilirdi? Hepsi doğada vardı, üstelik tazeydi ve boldu…
Çocukluğum bir masalmış meğer…
Heidi ve Patraş da neydi?
Onların Alpler’i var benim de Bursa’m, Uludağ’ım vardı. Köpeğim Cici vardı.
Ben vardım. Sırtüstü yatıp gökyüzündeki pamuk helvaları izlediğim mutluluklarım vardı.

Sırtüstü yatmak için önce oturulur, hafifçe geriye doğru yatarken iki el başın arkasında kavuşturulur.
Yerle temastan önce artık yastık da hazırdır. Uzanma süresi boyunca nefes alınır ve yere temasla “oohhh” diye verilir.
Sonsuz ve mavi gökyüzüne bakarken ruh sükûta erişir ve beden gevşer, gevşer, gevşer…
Filmlerde çocuklar, sevgililer görürsünüz.
Bir kız beyaz bir elbiseyle, bir delikanlı gök mavisi gömleğiyle gökyüzünü izler.
Yönetmenler mutluluğu kısaca böyle anlatır ve biz anlarız ki genellikle gençliğe yakışır bu sahne. Gençlik ve çocukluk; temizdir, saftır, masumdur.
Gökyüzünde görülen de tabii ki bundan ibarettir.
Bir yetişkin ağarmış saç ve sakalla sırtüstü yattı mı yorgun bir beden ve onca yaşanmışlıkla gökyüzünde gördüğü, hesap cetvelidir. Vicdan muhasebesi yani…
Pişmanlıklar, hatalar ve günahlar…
Boşuna demezler, “Güzel günler çabuk unutulur” diye…
Hep inatla, yaşanan olumsuzluklar ve mutsuzluklar öne çıkıp perdeleyiverir güzel yaşanmışlıkları.
İnsan yaşadıkça, yaşlandıkça daha az güvenen, daha az mutlu olan ve sırtüstü yatmaya daha az zaman bulan bir canlıya dönüşüveriyor.
Bugün hemen bir yer bulup sırtüstü uzanın bence.
Çok geç olmadan henüz zaman ve fırsat varken.
Çünkü öldüğünde mezara konulan bedenimize bile bu fırsat verilmeyecek inanın.

Mezarlığa gidenler bilirler; hep çok bilen bir gömme uzmanı peydah olur ve mezarın başına dikilir. Maç yöneten Fatih Terim edasıyla, mimik ve jestleriyle:
“Yatır, yatır… Biraz sağa çevir, hah oldu.”
“Şimdi omzunun üstüne yatır, arkasına toprak doldur…”
“Uzat, uzat tahtayı uzat…”
Arkasına toprak doldur ki şöyle “ohh” deyip sırtüstü yatamasın.
Dünyada oh diyemedi senin gibi her sülalede olan ve her bir şeyi bildiğini sanan biri sayesinde mezarda da rahat edemesin!

Çok mutlu günlerim oldu. Ama hiç çocukluğumda bir arife günü sırtüstü uzandığım, gökyüzünü seyrettiğim o günkü kadar mutlu olamadım.
Bu yazı biter bitmez hemen sırtüstü uzanıp gökyüzünü seyredeceğim.
Şimdi…
Hemen…
Çok geç olmadan…

(SİZİN ÇENTİĞİNİZ VAR MI? Kitabımdan, Kurşunlu, 20 Temmuz 2014)