Geçtiğimiz ay bir organize sanayi bölgesinde, orta ölçekli bir üretim firmasının yöneticisiyle sohbet ediyordum. “Firmamızda bir sürü çalışanlarımız var ama istekleri yok,” dedi. “Sadece gelip gidiyorlar. Ne devamsızlıkları var, ne katkıları, ne de heyecanları.” “Acaba tüm çalışanlara bir motivasyon eğitimi mi yapsak ?” diye de ekledi.
Bu cümle, son zamanların en trend konularından birini aslında özetliyor: Sessiz istifa. Neredeyse tüm sanayi şehirlerini bir bulaşıcı hastalık gibi sarmış durumda.
Bu kavram, istifa etmeksizin işten duygusal olarak kopmayı ifade ediyor. Sessiz istifa, aslında çalışanların işten tamamen ayrılmadığı ama işlerine karşı olan bağlılıklarını yitirdiği bir durum. Çalışan, yalnızca görev tanımındaki işleri yapıyor. Fazladan çaba göstermiyor, fikir sunmuyor, gelişime kapalı hale geliyor. Oysa bugün iş dünyasında rekabet sadece ürünle değil, insanla kazanılıyor.
“Neden çaba göstersin ki ? Bu paraya, bu şartlara bu kadar” diyebilirsiniz. Tabii bu da başka bir tartışma konusu olabilir. Belki de işverenlerin çözmesi gereken en baş konulardan biri olabilir.
Bursa’da Görünmeyen Risk: Sessiz Bağsızlık
Bursa gibi üretim yoğunluklu şehirlerde bu durum daha da kritik. Çünkü sahada çalışanın isteksizliği, doğrudan üretkenliği etkiliyor. Üretkenliğin düşüklüğü, maliyetleri şişiriyor, şişen maliyetler müşteriyi kaçırıyor, rekabeti sertleştiriyor, rekabette ayakta kalamayan işletmeler kapanma korkusu yaşamaya başlıyor.
Çalışanıyla, tedarikçisiyle, hissedarıyla, herkes bu sarmaldan çıkmaya çalışıyor.
Pandemi sonrası dönemde iş-yaşam dengesi, anlam arayışı ve aidiyet duygusu, özellikle genç çalışanlar için daha belirleyici hale geldi. Eski usul “maaş + iş güvencesi” formülü artık yetmiyor.
Bir danışan firmamızda yapılan iç değerlendirmede, mühendis kadrosunun %30’unun bir yıldır hiçbir yeni fikir sunmadığı tespit edildi. Performans düşüktü ama kimse işten ayrılmamıştı. Bu, bir “gizli alarm”dı. Bu durum özellikle Bursa gibi üretim ağırlıklı şehirlerde ciddi bir problem haline geldi.
Neden Sessizleşiyoruz?
- Çalışan kendini değerli hissetmiyor.
- Geri bildirim kültürü eksik.
- Kariyer yolculuğu belirsiz.
- Takdir yok, sadece eleştiri var.
- Yöneticiler, liderlikten çok kontrol etmeye odaklı.
Bu şartlarda çalışan, “işini yapar ama işine ruhunu koymaz” hale geliyor.
Çözüm Ne?
Sessiz istifa, bir “çalışan sorunu” değil, bir yönetim yaklaşımı problemidir. Çözüm de oradan başlamalı.
- Dinleyen liderler yetiştirilmeli.
- Performans sistemleri yalnızca “rakam” değil, katkı da ölçmeli.
- Küçük takdirler, büyük motivasyon yaratır.
- Çalışana “burada nasıl yükseleceğini” göstermek şart.
- İş-yaşam dengesi artık lüks değil, beklentidir.
Sessiz istifa, aslında sessiz bir çağrıdır: “Beni fark edin. Beni anlayın. Beni kazanın.” Sessiz istifa, sessiz bir çığlıktır. Bu çağrı duyulmazsa, sadece çalışan kaybı değil, şirketlerin rekabet gücü de zarar görür. Bursa iş dünyasının, çalışanların duygusal bağlılığına yatırım yapması gerekiyor. Çünkü gerçek başarı, sadece işi yapan değil, işe yürekten inananlarla mümkün.