İnsanlar…

Yeryüzünün en akıllı canlıları diyoruz kendimize.

Peki bu akıl nereden belli?

Yaptığımız eserlerden elbette.

Önce tekerleği bulduk, şimdi uzay araçları yapıyor, gökdelenler dikiyoruz.

Koala, köpek, tavşan bunları yapamıyor.

Yapamıyorlar ya, demek ki akılsızlar…

Ama bir düşünelim:

Dokumacı kuş, çift girişli yuvasını öyle incelikle kuruyor ki, yılan içeri girdiğinde yanlış kapıdan boşluğa düşüyor, kafası karışıyor.

Yılan, kaya oyuğuna saklanıyor; kuyruğunu böcek gibi sallıyor, kuş da onu av sanıp yaklaşınca kendi sonunu hazırlıyor.

Denizin dibinde bir balık, dişisini etkilemek için kumun üzerine öyle desenler çiziyor ki, bizim aklımıza bile gelmez.

İnsan akıllı bir canlı, öyle mi?

Afrika’da, Meksika’da, Uganda’da doğan bir çocuğun nasıl daha mutlu, nasıl daha refah içinde yaşayabileceğini düşünüyor.

Üzerine şiirler, romanlar yazılıyor; tablolar yapılıyor.

Ama iş uygulamaya gelince, devreye yine insanoğlunun icadı olan politika giriyor.

Ve o çok övündüğümüz akıl, bir başka coğrafyayı ele geçirmek, geri bırakmak için akla hayale gelmeyecek şeyler yapıyor:

Yağmur yağmasın diye atmosfere kimyasal püskürtmek,

fayı tetikleyip deprem yaratmak,

kısır tohum üretmek, tepesine füze yağdırmak, salgın hastalık yaymak…

İnsan mı akıllı gerçekten?

Yoksa bütün bunları yapan şeytan mı?

Eğer insan aklı buysa,

olmaz olsun!