Enerji gelişmenin temel gereksinimidir. Günümüzde su kadar enerjiye bağımlı olduğumuzu biliyoruz.

Yapay Zeka’ nın hayatımıza girmesiyle küresel enerji talebinin gün geçtikçe artacağı ögörülmektedir. Yapay Zeka’ nın yoğun hesaplama gücü gerektiren işlemlere dayanması ve bu işlemlerin çoğunlukla veri merkezlerinde gerçekleştirilmesi elektrik enerjisine ihtiyacın artmasının temel nedenidir. Bu veriden gelecekte gelişmenin belirleyicisinin elektrik enerjisi olacağı sonucu çıkarabiliriz.

Ülkemizdeki mevcut elektrik enerjisi üretim-tüketim görünümüne bir bakalım…

Türkiye’ de mevcut elektrik enerjisi kurulu gücü 116.516 MW’ tır, bu kapasite en yüksek talebin -47.000 MW - yaklaşık 2,5 katıdır. Bir başka deyişle talep olması durumunda Türkiye bugüne kadar en yüksek tüketiminin 2,5 katı kadar elektrik üretebilmektedir. Buraya bir işaret koyalım…

Bu kurulu gücün % 85 ‘ i özel sektöre aittir. Kapasitemizin sadece % 15’ ini kamu temsil etmektedir.

2000’ li yılların ortasında bu oranın % 60 kamu, % 40 özel sektör şeklinde olduğu görülmektedir.

2010’ lara geldiğimizde özel sektörün payı % 70 çıkmıştır ve bugünlere ulaşılmıştır.

Siyasi iktidar döviz bazlı alım garantili elektrik enerjisi yatırımlarını teşvik etmiş ve sonuçta büyük bir dengesizliğin oluşmasına neden olunmuştur.

Bugün olmayan kaynaklar döviz bazlı alım garantili yatırımların taahhütlerinin yerine getirilmesi için harcanmaktadır.

Büyük bir plansızlık söz konusudur ve bunu tüketiciler ödemeye başlamıştır.

Yeni yılda elektriğe gelecek devasa zammın nedeni budur.

Tüm bunlar yaşanırken sorunu halka anlatan bir kişi ve kurumun olmaması anlaşılabilir gibi değildir.

Hadi bu duruma düşüldü, neden tüketimin ( özellikle sanayide) artmasını sağlayacak bir fiyatla elektriğin piyasaya verilmesiyle hem ülkede çarkların dönmesinin hem de kamunun alım garantili taahhütlerine kaynak sağlanması neden tercih edilmez?