Hayat sudan geldi mi gelmedi mi diye düşünecek halim yok. Ege mavisini çekiyorum şu anda ciğerlerime.
Az önce teknemizin altından bir vatos geçti. Vatos yenir mi yenmez mi düşünmem. Denizden babam çıksa yerim diyenlerdenim.
Elli dört yaşından bir gün aldığım, 2016’nın 15 Temmuz günü bir şiir yazmışım. Bugün sosyal medya sayfamda karşıma çıktı.
Babam benim aynı zamanda ustamdı da. Ne yazmışım bakalım:
USTAM
Ayçiçek, sazlık ve gün batımı
Sürülecek tarla sözü, yapılacak bayındır
Portakala boyanmış gökyüzü
Ayçiçek, saz, kurumuş ekin sapı
Ben seni bir gün geçtim
Sen doğdun yaşadın ve öldün
Ben doğdum yaşadım
Ve seni bir gün geçtim
Ayçiçeğine rengini veren güç, ahlat ağacı
Kavun tadı ve bal çiçek
Marifet mi benim seni bir gün geçtiğim
Ve ben bugünü sen gittin gideli
Ovaya baktığın gün devlet hastanesinden
Yıldız Kahve'de nargile dumanından
Şen kahkahandan ve ben seni,
Bugün sadece bir gün geçtim
Yarın gün doğarsa, kızıla boyanırsa
Balkonda söylediğin o sözü unutma
Bugün ölsem yarın ikinci günü derdin
Ben seni yarın sabah iki gün geçtim
Yarışmıyorum seninle
Ben bugünü sen gittin gideli bekliyorum
Eysan Hotel, yeşil erik ve mey
Ben seni bin yıl sevdim
Mırık Hüseyin pompayla
Kara Nihat daha da kara
Kara Bela çok önce
Ben seni bir gün geçtim
Neden bekledim öldüğün yaşı
Neden bu kudret yaşamaya
İliği boş kemiklerle
Ben seni bir gün
Satır satır ustam
İlmik ilmik ustam
Ve benim Can'ım babam
Çırağın bugün seni bir gün geçti.
Bursa, 15 Temmuz 2016
Bugün (15 Temmuz) benim doğum günüm. Demek ki ben bugün ustamı altı yıl geçtim ve yedinci yıla girdim. Peki zamanın derinliği içinde babam mı daha büyük ben mi?
Onun 54 yaşında duran kalbi, ben şu an 60 yaşımdaysam beni ondan daha büyük mü yapıyor? Sıralama açısından hayır ama yaşanmışlık açısından evet.
Bildiğim ne varsa babamdan öğrendim. Damak tadım, tornavidayı tutuşum, durumlara karşı aldığım tavır onun eseri. Bir de genetik kod tabii ki. Mesela yürüyüşünü aktarmışım büyük oğluma. Bir de kötü alışkanlıklar var miras kalan. Sağlığa zararlı şeyler.
Kelle paça, beyin söğüş, ızgara çöz ve böbrek!
Yani sakatat. “Aman!” dedi doktor Şenol, “sakatat asla yok.”
“Peki ara sıra?”
“Tamam ara sıra ama binde bir sıra!”
Eh ona da razıyız.
Yeme içme alışkanlığı yöresel olduğu kadar bir aile kültürü. Çocuklar doğup büyürken tattığı lezzetlere aşina oluyorlar. Neden mahallede işkembe çorbası bir tek bizim evde pişerdi mesela?
Babam babasından öyle görmüş de ondan. Ve anama bir koca dana işkembesi getirir, “Pişir şunu Mükerrem,” derdi. Annem de çok güzel yapardı rahmetlik.
Babam, “Denizden babam çıksa yerim,” derdi. Ben de öyle oldum. Çocuklarım da aynı.
Deniz kenarındayız. Yanımızda altı yaşındaki torunumuz Alp de var.
“Dede yengeç yakalar mısın benim için?” demez mi.
“Ne yapacaksın yengeci?” dedim.
“Bu akşam yeriz,” dedi.
Kırk yıldır yaşadığım Turna koyunda, günübirlikçinin en çok olduğu zamanda ağ atmadan ya da zıpkınla dalmadan büyük yengeç bulmak biraz zor bilirim. Torunum nasıl yürekten istemiş olacaksa büyükçe bir mavi yengeç önüme çıkıverdi.
Bir çocuk için kıskaçlı bir deniz canlısını yakalamak insanüstü bir şey. Yakalayan da tabii ki kahraman. Yakalayıp eve getirince gözleri parladı. Pişirdim, birlikte yedik. Bugünü asla unutmaz. Şimdi torunuma da geçti bu tat. O da denizden babası çıksa yiyenlerden oldu.
Denizi içime çekiyorum Ege’de.
Masmavi denizi soluyorum. Bakalım daha kaç yengeç, bakalım daha kaç gün ya da kaç yıl usta?
Turna Koyu-15 Temmuz 2023
Fotoğraf 3- (Komşumuz Sevgili Aytaç Sözen objektifinden nefis bir İmbat akşamı…)