Eğitimci ailenin eğitimci çocuğuyla yemek yiyoruz. Kendileri yakın akrabam olur. Uzun zamandır görüşmüyoruz. Muhabbet tatlı mı tatlı…

Konu konuyu açıyor, laf nesiller arasındaki farka gelip dayanıyor. 50 yıl öncesinin öğrenci yapısını anlatacak uzman da var masada, bugünkünü de…

Önce torunum Alp’in henüz bir buçuk yaşında bile değilken cep telefonundan ya da tablet bilgisayardan istemediği bir şey olduğunda nasıl ana sayfaya geçtiğini konuşuyoruz. Bu anormal bir şey değil kanaatindeyiz hepimiz. Sanırım size de normal gelmiştir. Çünkü bebekler doğar doğmaz tanışıyorlar bugünün teknolojisiyle. Biz de radyoya doğmuştuk. Uzun dalga, kısa dalga nasıl aranır bilirdik. Sonra yeni neslin uzmanı genç eğitimci kızımız, anaokulunda olan bir olayı anlattı. Ben de size anlatayım, bakalım bu da size normal gelecek mi? Vallahi bana gelmedi ve ağzım açık kaldı.

Rehberlik saatinde beş buçuk yaşındaki bir kız çocuğuyla söyleşirken, ufaklık şunları anlatmış:

“Annemle babam benim bilgisayar oynamama izin vermeyince ben onları kavga ettiriyorum. Çünkü onlar sadece kavga edecekleri zaman beni odama yollayıp bilgisayar oynamama izin veriyorlar.”
Demek çocuk anne ve babasının kavga edeceği konuyu biliyor. Tehlikenin boyutuna bakar mısınız? Kavga edecekleri konu ne ise bir gün gündemden düşebilir. Peki, bu çocuk o zaman nasıl bilgisayar oynayacak? Cevap son derece basit: DOĞRU YA DA YANLIŞ YENİ BİR KONU BULACAK.

Evet değerli dostlar. Yeni çağın insanı teknoloji bağımlısı. Ve istediği doza ulaşmak için de en küçük yaştan itibaren yöntem geliştiriyor. Aslında farkında olmadan da kötülüğe bulaşıyor. Belki de konu bulamayınca televizyonda gördüğü bir olayı annesi ya da babası yapmış gibi diğerine anlatacak. Mesela, “Babacım bugün evde bir erkek vardı” diyebilir. Evde çatışma çıksın da ne olursa olsun.
“Çocuktan al haberi” mantığıyla bakacak olursak, olacakları bir düşünsenize.

Şimdi yazarken ve tabii ki düşünürken, bir hata yaptığımı fark ettim. Zaten yazmak öğrenmektir, yazmak beyni düşünmeye zorlamaktır derim hep. Yani yazan, hep öğrenci kalır. Hatam şu. Ve o hatayı yemekte sohbet ederken de yaptığımızı fark ettim. Yani yeni neslin çocukları ile ilgili hatalı bir kanaatte hepimiz birleşmiştik. Kanaat şuydu: ÇOCUKLAR BİLGİSAYAR BAĞIMLISI VE BU ÇOCUĞU KÖTÜLÜĞE EVİRİYOR. ULAŞMAK İÇİN DE HER ŞEYİ YAPAR.
Biz bir görüş ortaya koyarken, bir zamanlar çocuk olduğumuzu unutmuştuk. İşte bu koca bir yanlış. Çocuk aslında oyun oynamak istiyor. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle. En kolay ulaşacağı oyun, bilgisayarda var. Oyun ki hem de ne oyun. Çocuk ne yapsın. Biz sokakta oynardık. Eve girmemek için ne numaralar yapardık. Okul ve özellikle ders saatleri oyunun önündeki en büyük engeldi. Bir gün nereden duyduysak, üç beş çocuk tebeşir tozunu suya karıştırıp içtik. Tebeşir tozu yutunca ateşimiz çıkacak ve öğretmen bizi eve yollayacak. Sonra biz saklambaç, çelik- çomak oynayacağız. Tebeşirden mi, yoksa güdülendiğimiz için mi bilmem, hepimiz ateşlendik. Zaten sınıfta bir iki de normal ateşli vardı, işin rengi birden değişiverdi. Demek okulda salgın vardı. Hepimizi yolladılar. Hastaysan eve gidip yatarsın, kimse seni sokağa falan salmaz.

Kovalamacanın, saklambacın en alası bilgisayarda var. Hem de arkadaş aramaya gerek yok. Milyonlarca dünya çocuğu çevrimiçi. Çocuk sokağa mı çıksın? Zaten artık sokakta oynayan çocuk mu kaldı? Büyük şehirlerde kim çocuğunu sokağa salıyor? Demek sıkıntı çocuklarda değil, büyüklerde. Bu dün de öyleydi bugün de öyle.

Çocuk doyasıya oynamalı. Sağlıklı oyun alanları tasarlanmalı. Aman hava soğuk hasta olur dememeli, doğaya çıkmalı. Bir zamanlar çocuk olunduğu unutulmamalı.
Dahası büyümemeli be, büyümemeli… Çocuk kalmalı, çocuk olmalı, çocuk…