Bursa’nın can damarı İznik Gölü alarm veriyor, haberi ister istemez yörede büyük oranda su kullanan Cargill tesisini yine sahneye çıkarıyor. Yine diyorum, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı sürecimde de bu bölgede kurulmamasına karşı çıkarak, devamlı kent gündeminde tutmuştum. Bugün ise İznik gölünün son üç yılda sularının azalması ve küçülmesiyle kent gündemine tekrar girişini değerlendireceğim. Bu konuda medya kanalıyla topluma aktarılan bilgiler şöyle;

2022’de %16, 2023’te %40, 2024’te %40 kayıp yaşandı bu doğa cenneti İznik gölümüzde. Bu kayıpların bir bölümü çevredeki sanayi tesislerinin su ihtiyacını gölden karşılaması nedeniyle oluşuyor. En fazla eleştirilen kurumların başında da Cargill geliyor. 2000 yılında işletmeye açılan tesis yılda 1,5 milyon m3 su tüketiyor. Bölgede tarımla uğraşan üreticiler, ‘’Bizim tarlalarımıza su verilmiyor ama fabrikaların musluğu hiç kesilmiyor’’ diye isyan ediyorlar. Çevre örgütleri ve meslek odaları başta olmak üzere gölden su çeken sanayi tesislerinin yakından denetlenmesini ve yaptırımlarla karşılaşmasını talep etmektedirler…

Ancak Cargill kullandığı suyu doğrudan İznik Gölünden almamaktadır, DSİ’den aldıkları yeraltı suyu ruhsatlarıyla açtıkları derin kuyular vasıtasıyla yeraltından çekiyorlar. Bu vesile ile DSİ’nin Cargill’in çektiği yeraltı suyu ile İznik gölünün irtibatı olup olmadığını araştırması, konuya açıklık getirecektir.

Kurulurken ben iki yönüyle bu oluşuma karşı çıkmıştım, birincisi kullanacağı yeraltı suyunun, bölgedeki tarım alanlarının sulanmasında önceliği olmasıydı. İkincisi de üretimlerinde ağırlıklı olarak kullandıkları mısır yörenin yoğun üretilen ürünü değildi, başka bölgelerden taşınacaktı. Ayrıca Cargill bir dünya markası olarak, ürettiği ürünleri dünya pazarlarına gönderecekti. Tesisi güneyde, örneğin Mersin’e kursalardı, hem Mersin ve Adana ovalarında bol miktarda mısır yetiştirilir, hem de ihracatlarını Mersin limanından kolayca yaparlardı. Benim bu karşı çıkışım o dönemde Başbakanımız olan Merhum Sayın Mesut Yılmaz’a iletilmiş ve o da beni telefonla arayarak, sen neden Cargill’in orada kuruluşuna karşısın, diye sormuştu. Ben de kendisine yukarıdaki gerekçelerimi anlattığımda, konuyu bana böyle anlatmadılar, demişti. Ben de kendisine, siz konuyu yanlış insanlarla müzakere etmişsiniz, yıllarca yörenin su ve toprak kaynaklarının gelişiminde görev yapmış bana sorsaydınız keşke, demiştim.

Buraya kadar Cargill’in bizim bölgemizde kurulmasına karşı olan düşünceleri aktardım, gelin şimdi de bölgeye sağladığı ve sağlayabileceği artılara da göz atalım, geçen ay gazetemizde ‘’Cargill tarımın geleceğine yön veriyor’’ başlıklı aşağıdaki haberi yeniden okuyalım;

Cargill’in 2019’da hayata geçirdiği ve yedinci uygulama yılına giren, 1000 Çiftçi 1000 Bereket Kurumsal Sorumluluk Programı, Türkiye’de tarımsal üretimin gelişiminde katkı sağlayarak çiftçilerin refahını ve tarımsal verimliliği artırmaya devam ediyor. 2019 yılında 6 ilde 1072 çiftçinin katılımıyla 264.780 dekarlık mısır tarlasında başlayan program bugün 27 ilde, 1 milyon dekardan fazla bir alanda 7 binin üzerinde mısır, ayçiçeği ve kanola üreticileriyle büyümeye devam ediyor. Program kapsamında katılımcılara özel tarımsal eğitim, dijital tarım araçlarına erişim ve ihtiyaçlarına yönelik danışmanlık hizmeti ücretsiz olarak sunuluyor. Bu sayede, çiftçilerin veriminde %20’leri aşan, karlılıklarında %39’lara varan oranlarda artış yaşanırken, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri de azaltılıyor.

Cargill Gıda Türkiye Yönetimi, 1000 Çiftçi 1000 Bereket programının, Türkiye tarımının dijitalleşmesinde önemli bir dönüm noktası olduğunu, açıkladı. Kadın Çiftçi Modülü ile bu dönüşümün odağına kadınları aldıklarını, kadınların tarımdaki rolünü görünür kılmak, üretimde sürdürülebilirliği artırmanın en güçlü adımını attıklarını açıkladılar. Ayrıca Cargill olarak çiftçilerimizin ürünlerinin verimliliğini artırırken, toplumsal eşitlik ve kapsayıcılıkta da değer yaratmaktan gurur duyduklarını, açıkladılar.

Bu açıklamayı sizlere aktardıktan sonra ben de Cargill Gıda Türkiye Yönetimine önemli bir çağrıda bulunuyorum;

Gelin bu projenizi, Türk Tarımında bir kabuk değişiminin oluşmasına ve verimliliğin patlamasına atılacak önemli bir adımla, sizinle çalışan çiftçilerimizi Hollanda Modeli Kooperatif çatısı altında toplanmasını sağlamakla taçlandırın. Oluşturacağınız bu modeli Tarım ve Orman Bakanlığı’na sunun, onların da bu sistemi, Türkiye’nin dünyanın zengin tarım ülkelerinin ön sıralarına yerleşmesinin en etkin yolu olduğunu, anlamasını sağlayın…