Hepimizin hayatında biri vardır. O biri anneden, babadan, kardaştan, yardan öte biridir.

Hayatına yön vermiştir, hayatına yön vermişsindir.

Yavukluya gider gibi gidersin onunla buluşmaya. Beni bir tek o anlıyor dersin, en özel sırlarını paylaşırsın.

Kimseyle olmayan özel anıların vardır. Lezzetli yemeklerin, kahkahaların veya bazen kahırların.

Ara ara sekteye uğrasa da ölünceye kadar kopmaz o “biriyle” gönül bağın. Hatalarını görmezsin, para pul lafı etmezsin, onun için zamanı hiçe sayarsın.

Zaman kavramını çok düşünürüm. İçinde zaman geçen her yazıyı okumaya, her filmi izlemeye çalışırım. Bir dakika bir ömür sürer, bir ömür bir dakikaya sığıverir.

Zaman ilginçtir. Anladığımız, algıladığımız; anladığımızı ya da algıladığımızı sandığımız.

Gecenin bir vakti telefon çaldı. Duyduğum “alo” sesini tanır tanımaz cevap verdim. Arayan kızıydı.

“Yapma be, deme be!” diyebildim. O saatte bir hastanın kızından telefon geliyorsa güzel bir haber için değildir. Bunu kim bilmez ki!

Yani kötü haber tez gelir.

Acılıyım.

Sorguluyorum.

Düşünüyorum.

“Bu kadar mıydı, bu muydu?” diyorum.

“Günde üç paket sigara mı içilir Faruk abicim? Bırak, hadi bırakamıyorsun azalt!” dediğim bir gün beni öyle bir terslemişti ki söylediğime söyleyeceğime pişman olmuştum.

O bir bağımlıydı. Her tiryaki gibi o da bir markanın müdavimiydi. İnat eder gibi bir tane daha yakmıştı.

“Nerde tırak orda bırak Bursalıııı!” demişti derin bir fırt çekerken.

Beş yıl önce çok ağır bir kalp krizi geçirdi. Sigara tırak dedi, o da bıraktı. Can tatlıydı. Sigaraya bir daha elini sürmedi. Son beş yıl çok çekti. Hastaneler mekânı oldu.

Tekirdağ’daki bir üniversite söyleşisi sonrası Silivri’deki evlerine uğramış, eşi Güliz ablamı ve onu da alıp Bursa’ya getirmiştim. İki haftaya yakın bizde kaldılar. O son birlikteliğimizmiş.

Kötü haber gelmeden bir hafta önce de telefonla konuşmuştuk. O da sesini son duyuşummuş.

Benden 15 yaş büyüktü. Ama biz o farkı hiç hissetmedik. 1988’de başlayan dostluğumuz, 2023’de bitmedi.

O,

sadece,

şimdilik,

gitti…

Gecenin dördünde o haber gelince sosyal medya sayfamda şöyle yazmıştım:

(Oturanlar soldan sağa: Efkan Efekan, Yusuf Sezgin, Suzan Beyenal, Özkan İrman ve Faruk Beyenal)

NEREDE TIRAK

“Yaşadım birkaç bin yıl

Acılara tutunarak” demiş ozan. Gecenin bir yerinde bir haberle akla geliveren dizeler. Sonra şarkı olur içinde çalar nota nota...

Gecenin yarısıdır. Sen de duyarsın. Telefonu kapatır, bir tek fotoğrafını arar, bulamazsın. İçin acır.

Sonra;

“Çığlık çığlığa yar geceler

Kardeşin duymaz eloğlu duyar” çalmaya başlar içinde.

Krallar da ölür.

Tahttayken de ölür

Düşse de.

Yaşam bir düşse de,

Gerçekse de,

Ne kadar güzelse de,

Bir o kadar da zor ve acı.

Çok şey söylemek istersin

Ama ozan konuşur.

Sana susup dinlemek düşer:

“Acılardan arta kalan

İşte o bakışlarmış

Buğu diye gözlerimde

Gün batımı bulutlarmış.

Sevmek diye bir şey vardı

Sevmek diye bir şey yokmuş.

Yalanmış hepsi yalan

Savrulup gitmek varmış

Ayrı yörüngelerde…”

Güle güle Faruk,

Güle güle kral.

Nerede diye sormuştun ya!

İşte burada tırak.

Burada beni sen seçtin

Orada seçimi bana bırak.

İmbat- 01/07/2023

Faruk Beyenal’ın anısına saygı ve rahmetle.