Türkiye’nin coğrafi konumu jeopolitik ve askeri açıdan çok önem arz ettiği gibi sivil havacılık bakımından da dünyanın kesişme noktalarındandır.
Bunun nedeni, 60’ı aşkın ülkeye 4 saatlik uçuş mesafesinde olmamızdır.
Geçmişte olduğu gibi, bugün de İstanbul Havalimanı ve Sabiha Gökçen Havalimanı, Doğu’dan gelip Batı’ya giden ve aynı şekilde Batı’dan gelerek Doğu ülkelerine giden uçakların çoğu kez zorunlu durak noktasıdır. Bundan daha önemlisi tam 1 milyon metrekare genişliğindeki Türkiye hava sahası da bu güzergahı kullanan birçok yabancı havayolunun transit üst geçiş bölgesi olma özelliğini taşıyor.
Havayolu ulaşımında herhangi bir ülkeye uçuş yapabilmek için veya bu ülkenin hava sahasını kullanmak için ticari uçakların ön izin alması şarttır.
Farklı prosedür uygulansa da devlet uçakları (VIP) da bu kurala tabiidir.
1944’te imzalanan Şikago Anlaşması ile birinci trafik hakkı olarak, bir devlet kendi ülkesinden başka bir ülkeye giderken iniş yapmaksızın başka bir ülkenin hava sahasını kullanabilir. Bu hak diğer hakları kullanmada olduğu gibi yapılan ikili anlaşmalarla tanınır.
Türkiye, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na üye olan 193 ülkenin 175’i ile ikili hava anlaşması imzalamıştır. Yapılan bu ikili anlaşmalarla başta THY olmak üzere diğer havayollarımız da, 132 ülkede 349 noktaya uçuş yaparken bir çok ülkenin de hava sahasının kullanıyor.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’mızın verdiği bilgiye göre 2024 yılında Türk hava sahasını, 521 bin 724'ü transit üst geçiş olmak üzere 2 milyon 290 bin 581 uçak kullanmış. Bu demektir ki Türkiye semalarından her 14 saniyede bir uçak geçmiş. Transit geçiş sayısı da 2023 yılına göre yüzde 5,5 artmış.
Somut bir örnek vermek gerekirse 27 Nisan tarihinde Türk hava sahasında bin 729 transit uçuşa hizmet verilerek tüm zamanların en yüksek transit uçuş sayısına ulaşıldı. EUROCONTROL verilerine göre Türkiye’nin hava sahası Avrupa, Körfez ve bazı Asya ülkeleri arasında hava köprüsü işlevi görerek bölgede transit trafiğin merkezi oldu.
Bu rakamlara bakarak Türkiye hava sahasının “Yol geçen hanı” olduğunu söylemek çok yanlış bir düşüncedir.
Hava sahamızın kullanımıyla ilgili olarak basına yansıyan bir haber, bu konudaki hassasiyetimizi gösteriyor. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun dost ülke Azerbaycan’a yapacağı ziyaret için VIP uçağına üst geçiş için izin vermediğimiz İsrail basınında yer aldı.
Konuyla ilgili olarak Dışişleri Bakanlığı Sözcücü Öncü Keçeli, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun uçağına üst uçuş izni verildiği (!) yönündeki iddialara ilişkin açıklama yapıp “İsrail Başbakanı’nın uçağına üst uçuş izni verildiği yönündeki iddialar kesinlikle doğru değildir. Bu yönde bize iletilen talep bulunmamaktadır" derken, İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi de aynı mealde bir açıklama yaptı. Gazeteci Ertuğrul Özkök, İsrail medyasına dayandırdığı yazısında şu görüşlere yer verdi:
“Siyon Kanadı” (Wing of Zion-M.A) İsrail Hava Kuvvetleri envanterindeki bir Boeing 767-338ER modeli nakliye uçağı. Bu uçak İsrail Cumhurbaşkanı ve Başbakanının resmi ziyaretlerinde devletin resmi taşıyıcısı olarak kullanılıyor. İkinci el bir uçak.
Daha önce Avustralya’nın Qantas Havayolu tarafından kullanılmış bir yolcu uçağıydı. Bu uçak 115 milyon dolarlık bir bütçeyle satın alınmıştı.
Ancak içinin düzenlenmesiyle 207 milyon dolara mal oldu ve ilk uçuşunu 3 Kasım 2019’da yaptı. Ancak uçağın yıllık operasyon maliyeti 12 milyon doları bulunca İsrail vergi mükelleflerinden, yani vatandaşlarından ve muhalefetten çok eleştiri geldi. Bunun sonunda devletin bir süre için bu uçağı kullanması durduruldu.
Netanyahu tekrar iktidara gelince uçağı tekrar kullanmaya başladı ve ilk olarak geçen Temmuz ayında Washington’a yaptığı resmi ziyarette kullandı. (Netanyahu’nun eşi Sara Netanyahu’nun bu uçuşa güvenlik gerekçesiyle İsrail Hava Kuvvetleri jetlerinin eşlik etmesini istediği iddia edilmişti. M.A) Bu ziyaret nedeniyle Siyon Kanadı uçağının bir denizaşırı uçuşunun 200 bin dolara mal olduğu kamuoyuna açıklandı.
İşte Bakü’ye uçuş izni verilmeyen “Siyon Kanadı” bu uçaktı.
İsrail kaynakları ziyaretin ertelenme nedeni olarak işte AA’nın bu yalanlanmasını gösteriyordu.
Şimdi o haberin devamı vardı ve ziyaret ertelenmişti. Çünkü bu durumda Netanyahu’nun Yunanistan, Bulgaristan sahasından geçip Karadeniz üzerinden gitmesi gerekiyordu ki bu da yolu iki katına çıkarıyordu. Ne var ki AA bu konuda tek satır haber yayınlamadı. Dün Dışişleri’nin internet sitesine girdim. Orada da herhangi bir açıklama yoktu. (Daha sonra yapıldı. M.A) Ankara’da tuhaf bir sessizlik hüküm sürüyordu. Türkiye başından beri bu ziyaret konusunda derin bir sessizliğe büründü. Resmi olarak hiçbir açıklama yapılmadı. Bu sessizlik Ankara’da birçok kişi tarafından “Türkiye’nin bu ziyaretten hiç mutlu olmadığı” biçiminde yorumlanıyordu.
Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’e yine yüklenmeye başladığı günlerde uçuş izni verse bunun muhalefet tarafından kullanılma ihtimali güçlüydü. Tabii bu sessizlik perdesi arkasında bu ziyaretin ertelenmesi konusunda çok sessiz bir diplomasinin sürdürüldüğünden kendim kadar eminim. Merak ettiğim konu, Türkiye bu diplomasiyi hangi amaçla yaptı? Netanyahu’nun ziyaretini erteletmek için mi…”
İsrail basını “Netanyahu’nun uçağına üst geçiş izni verilmedi” derken Türk resmi makamları böyle bir başvuruda bulunulmadığını resmen açıklıyordu.
Doğrusu nedir, zamanla ortaya çıkar.
Türkiye hava sahası her ülkeye ve her kişiye anında açılacak bir yer değildir. Hele ki, bu Netanyahu denen şahıssa.
Kim olursa olsun, son sözü elbette ki Türkiye Cumhuriyeti söyleyecektir.
Mutlu yarınlar Türkiyem.