Yıl 1967, öğretmen olan babamın tayini Bursa’ya çıkmış ve Kars-İstanbul treni ile yola koyulmuşuz. Ara durak olan Eskişehir garında inip bir gece otelde kaldıktan sonra ertesi gün otobüs ile Bursa’ya yola devam ediyoruz.
O tarihlerde Rize Öğretmen Okulu’nu bitirmiş olan ve 7 kardeşin en büyüğü olan ağabeyim Yavuz Aras, ilk tayin yeri olan Bursa’nın Yenişehir ilçesine bağlı Akbıyık köyünde öğretmenlik yapıyor ve Eskişehir’deki oteli de o ayarlamış, ücretini de peşin ödemiş.
Otelden ayrılırken abimin yaptığı ödemeden haberi olmayan babam da ikinci kez parayı ödedikten sonra Bursa’ya doğru yola çıkıyoruz.
Otel sahibi daha sonra olayın farkına varmış fakat adres yok, bilgi yok, telefon yok! Bir türlü babama ve ağabeyime ulaşamamış. Milli Eğitim Müdürlüğü vasıtası ile iki yıl sonra bile iki kez para ödediğini bilmeyen babama para ulaşmış.
Yıl 23 Haziran 2025 Ankara, ABD Konsolosluğu için bir yıl öncesinden almış olduğumuz randevu doğrultusunda eşim ve oğlum ile birlikte kaldığımız otelden bir taksiye biniyor ve konsolosluk önünde iniyoruz.
Aradan yarım saat geçmiş, konsolosluk giriş bahçesinde kalabalığı yara yara 50 yaşlarındaki taksi sürücüsü, yanında da konsolosluğun güvenliği ile birlikte beni arıyor. Elinde 200 lira “beyefendi fazla para verdiniz” diyor.
Hayır diyor ve izah ediyorum “317 TL tuttu, ben size 400 verdim, bozuğum yok dediniz, ben size 50 verin yeter dedim, yok dediniz. Ben size 100 lira verin dedim verdiniz ve ben de size 50 lira verdim ve üstü kalsın dedim.”
“Yani size fazla para vermedim” diyorum. Adamcağız yahu al, ver, al, ver, oldu mu derken ben de filim kopuyor, şoförse “fazla para aldım diye kahroldum ve geri döndüm” diyor.
Kendisine “Ben size fazla bile verdiysem eğer benden yana helal olsun hakkım, çok çok teşekkür ediyorum” diyerek uğurluyorum taksi sürücüsünü.
Yurdun dört bir köşesinden gelen güzel ülkemin güzel insanları da o sırada bizi dinliyor.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde öğretim üyesi olduğunu öğrendiğim vize kuyruğundaki genç bir kadın “afedersiniz çok merak ettim, konu nedir?” diye soruyor.
Ben de kendisine olayı kısaca aktarırken o arada Eskişehir hikayesini de aradan çıkartıyorum.
58 yıl sonra yaşanan bir hikayeyi yine bir Eskişehirliye anlatmak ne güzel bir tesadüf diyorum.
Kadın da “ne güzel bir hikaye” diyor.
Ben de içimden tamam diyorum yazının başlığı da bu olsun.