
Çok güzel bir kitap, iyi bir senaryo ve doğru bir yönetmenle birleştiğinde bir sanat şaheserine dönüşebiliyor. O zaman “Hah işte!” diyorsun; “Ben kitabı okurken de buna benzer imgeler canlanmıştı gözümde.”
Bazen de eser öyle parlar ki hayaller neredeyse birebir somutlaşır, canlanıverir. İşte o an, izleyici için saf bir keyiftir.
Ama her uyarlama böyle olmaz.
Jean Christophe Grangé’ın Kızıl Nehirler’inin sinema uyarlaması, muhteşem oyuncu kadrosuna rağmen beni hayal kırıklığına uğratmıştı.
“İyi senaryodan kötü film çıkar ama kötü senaryodan iyi film çıkmaz” sözü, tam da burada anlam kazanıyor.
Gülseren Budayıcıoğlu’nun çok ses getiren eseri Kral Kaybederse ise diziye uyarlandığında etkisini daha da büyüttü. Bunun üç temel nedeni var:
Birincisi, eserin son derece başarılı bir biçimde senaryolaştırılması.
İkincisi, Yağmur Taylan’ın üstün yönetmenlik yeteneği.
Üçüncüsü ise cast… Yani oyuncu seçimi.

Evet, anladığınız üzere yazımın sebebi Kral Kaybederse dizisi.
Halit Ergenç’i, İstanbul’un Kurtuluşu dizisindeki İngiliz komutan rolünden beri ilgiyle takip ederim. Ama bu kez beni oyunculuğuyla gerçekten mest etti.
Kenan Baran’ın şoförü İsmail rolündeki Cihan Talay’a gelince… Onu ilk kez bir stand-up videosunda görmüş, ilginç bulmuştum. Fakat bu dizide hepimize “Bir rol bu kadar mı sahici olur?” dedirtti.
Handan rolündeki Aslıhan Gürbüz, Fadi rolündeki Merve Dizdar, Kâşif rolündeki —tesadüfe bakın ki kayınpederimle aynı adı ve soyadını taşıyan— Ömer Duran, eşi Güllü rolündeki Ezgi Ulusoy Tamer…
Hepsi sanki ailemizden biri kadar gerçek gelmedi mi size?
Kötü baba rolündeki Cenan Çamyurdu ise kötü karakter oynamanın ölçüsünü bir kez daha hatırlattı bize: Seyirci ondan ne kadar nefret ediyorsa, rol o kadar sahicidir. Ve evet, ondan nefret etmedik mi?
Kenan Baran’ın dostları Selim, Sami ve eşleri… Yardımcı oyuncular neredeyse başrol kadar güçlüydü. Özellikle dizinin son çeyreğinde pırıl pırıl parladılar.
İçimde şu his oluştu: Eğer Sami (Ali Rıza Kubilay) ve Selim (Murat Garipağaoğlu) gerçek insanlar olsaydı, onları benim Gri Oda’da ağırlamak isterdim.
İşte oyunculuk, işte sanat…
Selim’in eşi Neslihan rolündeki İdil Şener ile Sami’nin eşi Gül rolündeki Ayşen Gürler’in oyunculukları da diziyi adeta bir gerdanlık gibi süsledi; ilk bölümden son bölüme kadar hiç kopmadan.
Kral Kaybederse dizisindeki Kenan Baran karakterine birebir uyan bir iş insanını gerçek hayatta tanıdım. Yaşamı da, sonu da aynı oldu.
Allah’ım… Bu ne büyük bir imtihandır. Bu ne ağır bir dramdır.
Yine Halit Ergenç’e dönmek istiyorum. Bir insanın zirvedeyken sahip olduğu karakterle, düştükten sonraki hâlini bu kadar sahici oynamak… İşte ustalık tam olarak budur.
Kral Kaybederse, dünya çapında bir yapıttır. Eminim yirmi yıl sonra bile bir ülkenin televizyonunda yayınlanıyor olacak.
Bugün henüz doğmamış bir çocuk, otuz yıl sonra bu kitabı okuyacak, bu diziyi izleyecek.
Nasıl ki Reşat Nuri Gültekin’in 1930’da yayımlanan Yaprak Dökümü zamansızsa ve hâlâ okunup izleniyorsa, Kral Kaybederse de öyle olacak.
Çünkü ibretliktir.
Etrafımızda hâlâ Yaprak Dökümü’nün gelinleri var.
Krallar hâlâ kaybediyor.
Çünkü ibret alınmıyor.