Türkiye’deki sağlık hizmetlerinin gelişiminden söz edebilmek için öncelikle Osmanlı’nın, hatta ondan önce aynı coğrafyada hüküm süren devletlerin sağlık hizmetlerine ve gelişimine kısaca değinmek faydalı olacaktır. İslam medeniyetinin doğuşuna dayanan ve Selçuklu, Anadolu Selçuklu dönemlerinde de faaliyetini sürdürerek Osmanlı Devleti’ne kadar ulaşan çeşitli tedaviler kullanılmıştır. Bu amaçla inşa edilen şifahanelerde; hasta muayeneleri ve tedavileri yapılmış, hasta başında tıp eğitimi verilmiş, tedavide kullanılmak üzere çeşitli ilaçlar (baş ağrısı, kulunç, ateş, deri hastalıkları vb.) yapılmış ve ihtiyaç sahiplerine ücretsiz olarak verilmiştir. Selçuklu döneminden kalan birçok darüşşifa, Osmanlı Devleti tarafından kullanılmaya devam etmiştir. Buna bağlı olarak, Osmanlı’da sağlık hizmetleri köklü ıslahatların başladığı III.Selim dönemine kadar, Selçuklu dönemini taklit niteliğindedir. Bu dönemde bütün sağlık hizmetleri idari olarak saray ve askeri merkezli olmasının yanında hizmetlerin büyük çoğunluğu saray ve askerler içindir. Osmanlı Devleti’nde her şeyde olduğu gibi sağlık politikalarında da monarşinin izleri mevcuttur. Saray ileri gelenleri ve zenginler tarafından yoksullara yapılan bağış niteliğindeki sağlık yardımları dışında halk, serbest çalışan hekimlerden maliyetleri kendileri karşılayarak sağlık hizmeti almaktadır. XIX. Yüzyılda bütün dünyada görülen salgın hastalıkların baş göstermesi, Osmanlı devletinin de sağlık hizmetlerine daha fazla önem vermesine neden olmuştur. Bu dönemden sonra, ciddi sağlık ıslahatları ile koruyucu ve tedavi edici hizmetler verilecek kurumlar oluşturulmuş, salgınların önlenmesi için karantinalar ve toplu tedaviler uygulanmış, zamanla halk sağlığı yerel yönetimlerce üstlenilmiş geneli kapsayan sağlık politikaları uygulanmış ve çeşitli tıp kitaplarının çevirileri yaptırılarak hekimlere katkıda bulunulmuştur. Ayrıca saray denetiminde çeşitli kurumlar aracılığıyla (Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane, Meclis-i Umur-ı Tıbbiye) hekimlere sınavlar yapılarak yeterlilikleri ölçülmüş, satılan ilaçlar kontrol edilmiş ve yeni ilaç ve uygulamalar için araştırmacılar görevlendirilmiştir. Cumhuriyet kurulduktan sonra ise, sağlık hizmetlerinin 1920’de ayrı bir bakanlıkça sunulması sağlanmış ve tüm yurdu kapsayacak şekilde aşamalı olarak genişletilmiştir. Türkiye tarihi boyunca bakan görev yapmıştır, ancak bu çalışmada sadece çok önemli gelişmelerden söz edilecektir. Türkiye’nin ilk sağlık bakanı Dr. Adnan Adıvar (1920-1921) yönetiminde ilk sağlık yasaları yürürlüğe geçirilerek sağlık hizmetlerine örgütsel bir yapı kazandırılmış, Dr. Refik Saydam (1921, 1925-1937) döneminde ise teşkilat yapısı, yönetimin yerelleştirilmesiyle tüm yurda genişletilmiştir. Ayrıca koruyucuyu hizmetler ve birinci basamak hizmetler önemsenmiş, verilen hizmetin iyileştirilmesi için kanunlar çıkarılmış, hekimlerin ve diğer sağlık personelinin nitelikli eğitim görmesi sağlanarak sağlık hizmetlerinin devlet eliyle yürütülmesi sağlanmıştır. Bütün bu gelişmelerden sonra Dr. Behçet Uz (1946-1948) döneminde de ilk on yıllık sağlık planı hazırlanmıştır. Son yirmi yılda sağlık hizmetlerinde gerçekleştirilen özelleştirme çalışmalarıyla 2003’te hayata geçirilen Sağlık Dönüşüm Programı (SDP) ile Sağlık Bakanlığı sağlık sağlayıcılığı yerine planlayıcı ve denetleyici görevini yerine getireceği düzenlemelerle sağlık hizmetlerinin Kamu Hastaneler Birliği çatısı altında sürdürülmesi sağlanmıştır. Bu kapsamda ülke genelinde kurulan birlikler özerk olarak bulunduğu il ya da bölge sağlık kuruluşlarını idare etmeye başlamıştır. SDP kapsamında genel sağlık sigortası, aile hekimliği uygulamalarına geçilerek tüm halka eşit hizmet verilmesi amaçlanmıştır. - -
Çalışmalarınızda başarı, ailenizle birlikte esenlik ve mutluluklar diler, Kurban Bayramı’nızı en içten dileklerimle kutlar, saygılarımı sunarım.