Ortaokul çağlarında resim öğretmenimizin tebeşir ile tahtaya perspektif resim yapmasını hayranlıkla izle­miştim.

Perspektif bakış açısının ne olduğunu bizlere tam olarak kavratmıştı.

Perspektif, nesnelerin görünümünü 3 boyutlu olarak düz bir yüzeyde, yani 2 boyuta indirgeyerek göstermeye yara­yan bir iz düşüm tekniğidir.

Çizimlerim ile öğret­menimin özel olarak dik­katini çekmem münasebeti ile bu pers­pektif resim konusunda öğrenmem gereken her şeyi öğretmenimden öğ­renmiştim.

Daha sonraları iş haya­tımda müşterilerime ya­pacağım işleri bir teknik ressam gibi kara kalem ile çizip, bu sayede de ra­hatlıkla sipariş alma avantajı yaşadığımı genç­lere anlatmış ve hep tav­siye etmiştim.

Ama özel olarak resim yapma merakımı iş hayatımda hep saklı tutmuştum.

Sonra kara kalem, yağlı boya ve sulu boya resimler yap­maya başladım ve bunların güzel mi çirkin mi olup olmadı­ğına bakmadan saklamaya başladım.

Bir taraftan bunları biriktirirken bir ta­raftan da sanal dünyada, bir türlü baş edemediğim yüksek özgüven duygula­rım ile Facebook ve Instagram’da yayın­lamaya başladım.

Resimlerimi yaparken de sanat sanat için mi yoksa sanat toplum için mi kav­ramından ziyade;

sanat yapmaya çalışırken özellikle de benim gibi amatörler için resim yapıyorsam ve bu sanatsal aktivite bana mutluluk veriyorsa benim için yeterlidir düşüncesini taşı­yorum.

Biraz egoist bir düşünce gibi gelebi­lir ama resim yaparken de inanılmaz duygular ve güzellikler keşfettiğimi söylemeliyim.

Bence sanat doğanın bir hayali veya taklidi, sadece resim yapmıyorsunuz.

Bir ağaç, bir dağ, bir insan, bir hay­van, bir taş, bir deniz, bir cisim veya nesne yaparken doğayı daha iyi anlıyorsunuz.

Örneğin bir at resmi yaparken onun inanılmaz göz yapı­sını, yelelerini, kuyruğunu ve muhteşem adalelerini, onca cüsseye yerleştirilmiş kalçalarından tırnaklarına kadar git­tikçe incelen o zarif aerodinamik yapı­sını keşfediyorsunuz.

Bir ev veya ibadethane resmi yapar­ken içinde ellerini yukarıya açmış her inançtan insanları hayal edebiliyorsu­nuz.

Bir okul yaparken içinde kaynaşan oynaşan çocuk seslerini duyabiliyorsu­nuz.

Bir dağı resmederken derinlere dala­rak kütlenin içinde nelerin olduğunu hayal ederek çizmem resim yapmadan önce aklımın ucun­dan geçmezdi.

Ne bileyim, bir suluboya fırçası ile ıs­latmış olduğunuz kağıda ilk rengi vu­rurken sanki milyonlarca parçacıktan oluşmuş bir gül pembe rengine sizin karar verdiğiniz ayrıca da ilk kez siz keş­fediyormuşsunuz duygusunu ve resim yapmaya başlamadan önce tıpkı benim anlamadığım için çok kızdığım çağdaş sanat yapanların dünyalarının en azından ne olduğunu azıcık da olsa anlamaya başlıyor olmanız sizlere yeter de artar gibi geliyor.

Gençlere tavsiyem işlerinizin yanında mutlaka seveceği­niz hobiler edinin ve özellikle de mutlaka sanatla uğraşın.

Resim yapın, benim gibi geç kalmayın.

Saygılarımla