Yeni trendler başlığı altında gelişen teknolojiler ve di­jital dönüşümde sektörlerin durumu hakkında yazı­lar yazıyordum.

Bir anlamda merakımdan dolayı gelen bütün teknolo­jik dergileri takip ederek, ülkemizin teknolojik gelişme­lerde dünyadaki yeri ve durumunu kaçırmamaya çalışıyorum.

Bir sanayici olarak teknolojik gelişimlerde treni kaçır­mamak ve gençler ile aynı dili konuşmak için büyük gay­ret gösteriyorum.

Bu konuda ülkemizde nerede, nasıl teknolojik ve dijital dönüşüm var ise içerisinde olmaya gayret ediyor, elimden geldiğince de takip ediyorum.

Beni takip eden okuyucularım hatırlar, birkaç ay önce Türkiye İşverenler Sendikası’nın İstanbul Ataşehir’deki diji­tal dönüşümü uygulayan bir fabrikadan bahsetmiştim. (MESS TEKNOLOJİ MERKEZİ)

Bu merkezi önce NOSAB’lı sanayiciler, daha sonra da şirketimin çalışanları ile ziyaret ettik ve ilişkilerimiz halen daha devam etmekte. Ülkemdeki bütün üreticileri ve diji­tal dönüşüm içerisinde olan herkesin ziyaret etmesini de şiddetle tavsiye ederim.

Ülkemizin ihracatında teknolojik ürünlerin payının yüzde ikilerde olduğu gerçeği karşısında, bu konuda çok yol alma­mız gerektiğini bir kez daha hatırlatmak iste­rim.

Ülkemizde çok sa­yıda Ar-Ge birimleri var fakat genel prob­lemlerin başında üni­versitelerin bu merkezlere yeterince yetişmiş iş gücü gön­derememesi gelmektedir.

Bununla birlikte gençliğe, gelecek nesle, bilhassa üni­versitelilerin ne istediklerine kulak vermeli ve istediklerini yasal olarak hayata geçirmemiz gerekmektedir.

Parlak gençlerin ve yetişmiş beyinlerin ülkemizde kal­ması için ne gerekiyorsa yapılması gerekmektedir.

Yukarıda sonu ‘gerekmektedir’ ile biten cümlelerimden Ar-Ge’ye karşı olduğum anlamı sakın çıkarılmasın.

Aksine, teknoloji merkezleri, Ar-Ge merkezleri ve tek­noparklar bu konuda ümit vermektedir ama yasalar ile önleri açılmalıdır. Kendi kendini yöneten özerk üniversite yapısıyla, siyasetin içinde olmadığı kurumlarla yollarına devam edilmelidir diye düşünmekteyim.

Siyaset ve siyasi iktidarlar bir yasa destekleyecekler ve sonuçlarını denetlediklerinde ise ülkemizdeki katma de­ğerli ürünün ihracattaki ve üretimdeki gelişimimi gözle görünür bir şekilde hissedeceklerdir.

Ama ülkemizdeki teknolojik olgunluk ve realite TÜBİ­TAK’ın araştırmalarına göre maalesef Endüstri 2.0 ile En­düstri 3.0 arasında seyretmektedir.

Yine TÜBİTAK’ın araştırma raporuna göre dijital dönü­şüm konusunda üreticilerin %22’sinin kapsamlı bilgisi olurken, %59’unun kısmen bilgisi var yani ilgisizler ve %19’unun ise hiç mi hiç haberi yok.

Yine şirketlerin %50’sinin dijital ve teknolojik gelişim için orta ve kısa vadeli stratejileri varken %30’unun planı olmadığı, %20’sinin ise hiç düşünmediği ortaya çıkmakta­dır.

Dijital farkındalıkta ise bilgisayar, yazılım ve plastik hammadde teknolojileri gibi sektörler önde gelmektedir.

Ve maalesef ülkemizde tekstil, tarım, sanayi ve denizci­lik gibi sektörler ise henüz dijital gelişimin çok gerisinde kalmaktadırlar.

Şahsen çok tepki duyduğum bir eleştiri var ki “ihracat var ama teknolojik ihracatımız, katma değeri yüksek ihra­catımız yok” diyenler.

Olması için başta gelişmiş demokrasi, nitelikli eğitim ve kendi kendilerini yöneten özerk üniversitelere ihtiyaç var ve onların verdikleri, verecekleri yetişmiş eğitimli iş gücü ile bu değer otomatik olarak ortaya çıkacaktır.

Bir anlamda teknolojik gelişim, doğal kaynakların ve­rimli kullanılması anlamı da taşımaktadır.

Teknolojik gelişim vasıfsız işgücü kaybı yaşatacaktır ama yüzde 10’luk bir artış, bir katma değerli ürün ihracatı ülkemizin 100 milyar dolar olan cari açığını kapatıp, 100 milyar dolar artıya geçirebileceğini TÜBİTAK’ın resmi sayfasında, teknolojik gelişimin avantajları öngörülerinde bulabilirsiniz.

O halde niçin duruyoruz?

Saygılarımla.