İcra hakimlikleri taahhüdü ihlal türünden icra iflas suçlarına bakan ceza mahkemesi sıfatını taşıdığı gibi, İcraen tahliye davaları, icra takibine dair usule aykırılıklarda şikayet davalarına, hacizde istihkak davaları gibi hukuk ihtilaflarına karar veren hukuk mahkemeleri fonksiyonu dahil iki ayrı ana dalda faaliyet gösterir.

Sene 88’ler 90’lar… O tarihlerde Bursa ‘da kurulu iki ya da üç ayrı İcra Mahkemesi vardı. Şimdilerde ise sanırım sayısı on oldu. Zamanında da icra dairelerindeki ihtilaf sayısı oldukça fazlaydı. Ödenmeyen protesto olan senedin çekin rezilliği vardı. Sonradan mevzuattan kaldırılan icra müdürlüğüne ödeme emri tebliği sonrası Mal beyanında bulunmamak suç olarak düzenlendiği için davaların büyük kısmı bu suçlardan oluşuyordu.

Zamanın birinci İcra mahkemesi hakimi rahmetle andığımız Atilla Kargı. Mahkemenin başkâtibi babam Mülazım Yazıcı, mübaşiri Mevlit abi. Kalemde de iki kâtip.

Mahkeme gibi Mahkemeydi. Hakim Atilla beyin aradan geçen onlarca yıla rağmen meslektaşlar arasında hâlâ yad edilen örnek davranışları vardı. Karşısına geçen davacı ya da davalı, avukat ya da vatandaş herkese karşı mümkün olduğunca saygılı dil kullanır, basit de olsa bir karar verdiğinde verdiği her ama her kararın gerekçesini bir ya da birkaç cümlede o kadar güzel anlatır-aktarır ki karşısındaki sıradan vatandaş bile olsa bu durum karşısında üzüntüsünü, sevincini ya da öfkesini dengelerdi.

Ama en unutulmayan prensibi bir davayı duruşmanın tam dakikasında almaktı. Duruşmanız eğer saat 10.55 ise o saatte muhakkak orada bulunmak zorundaydınız. Hatta avukatlar birbirlerine ya da diğer mahkemelere “birinci icra mahkemesinde duruşmam var acele etmeliyim ” türünden mazeret bildiriyorlardı ki neredeyse klişe haline gelmişti.

Stajyeri olarak sorduğumuzu hatırlıyorum. “Hakim bey diğer mahkemeler neden bu duruşmayı saatinde alma işine uymuyorlar, uyamıyorlar” siz icra hakimi olduğunuz için mi? Hayır! diyordu, “ben asliye mahkemelerinde de hakimlik yaptım, uygulamam prensibim görev yaptığım tüm mahkemelerde aynıydı. Duruşma saatlerini ayarlarken duruşmaların alacağı yaklaşık süreyi hesap ederek koyarım, duruşmada gereksiz vakit kayıpları vermem, dosyaları mümkünce erkenden okuyarak hazırlıklı çıkmaya özen gösteririm. “

Kalemde de işler titizlikle ilerliyordu. Gerekçeli kararlar neredeyse o gün yazılıyor, Sanığın gıyabında verilen ceza kararı sanığa tebliğ edilip 15 gün içinde infaza verilebiliyordu. Kalemin disiplini selametlik yazı işleri müdürü babama emanetti. Kalemde hiçbir yoğunluk olmazdı zira işler tıkır tıkır ilerlerdi.

Hakim bey babam ve mübaşir neredeyse aynı sene emekli oldular, Üç ay sonra mahkeme tanınmaz hale gelmişti. Kapıda biriken şahitler, davalılar davacılar, kalemde iş bekleyen insanlar ve şikayet eden personel.

Bugün , işine bu şekilde sorumlulukla yaklaşan Hakim Savcı personel yok mu? Elbette onlar yüzü suyu hürmetine çark dönüyor hâlâ, görevini layığı ile yapan hatta fazlasını yapan tüm hakim, savcı, katip, mübaşir, görevli avukat, hepsine ama hepsine büyük saygı ve helallik duygularımı paylaşıyorum. Ancak sahada gördüğümüz, her kademede bu sorumluluk alma oranı o kadar düşük ki!

Demem odur ki kanunla yönetmelikleri ne kadar ellerseniz değiştirirseniz değiştirin. Kanunları yürüten de insanlardır. Hele Anayasayı bile tanımayan bir takım büyüklerimizin! Varlığı, sözümüzün daha iyi anlaşılmasını sağlar. Kanunları uygulayacak olanların kalitesi, sorumluluk bilinci de vatandaşın adalete en hızlı, kolay ve ucuz yolla erişimi için en az yazılı metinler kadar önemli.

Adalet herkese bir gün lazım olur. Hepimizin yolunun düştüğü tüm mahkemelerin Mahkeme gibi mahkeme olması dileklerimle.