Geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesince iki önemli yasa maddesi iptal edildi. İptal kararları resmi gazetede yayımlandı.

Bunlardan ilki Arabuluculuk Kanununa ilişkin önemli bir hükümdü.

İptal öncesinde, iş davaları, ortaklığın giderilmesi, alacak, menfi tespit gibi dava açmadan önce arabuluculuğa başvuru şartı olan zorunlu arabuluculuk kapsamında arabulucunun davetine ilk toplantıya mazeret bildirmeksizin gitmeyen taraf, konuyla ilgili dava açıldığında tüm yargılama giderlerinden sorumlu olabiliyor ve sadece davete icap etmemekle büyük bir yükün altına girebiliyordu.

Elbette ki arabuluculuk kurumunun sağlıklı işleyebilmesi için davete icap etmeyen tarafın zorlanması için bir müeyyide gerektiğini düşünmüştü kanun koyucu. Ancak bu yükün çerçevesinin net olmayışı, avukatlık ücretleri, mahkeme masrafları, harçlar gibi giderlerin yerine göre rakamı yüksek bazı davalarda milyonları bulması da bir soru işaretiydi.

Eylemsizlik (toplantıya katılmama) ve karşılığı cezanın adaletli olması, önceden belirlenebilir olması şartı gibi anlaşılabilir nedenlerle kanun hükmü iptal edilince ilk davete icap etmeyen tarafın yargılama giderinden tek başına sorumluluğuna dair bu hüküm iptal edilince arabuluculuğun zorlama müeyyidesi de rafa kalkmış oldu. Dokuz aylık bir geçiş sürecinde meclisin bu konuyu yeniden düzenlemesi bekleniyor.

Diğer iptal hükmü ise meşhur boşanma davalarındaki üç yıllık bekleme süresine ilişkin.

Şu an için eşine karşı boşanma davası açan bir taraf dava reddedildiğinde ve bu karar kesinleştiğinde önce kesinleşme tarihinden itibaren aynı temel nedenlere dayalı dava açabilmek için üç yıl beklemek zorunda.

Dava ve kararın kesinleşmesi bu bozuk düzende zaten sürüyor üç beş sene. Üstüne üç yıl bekleme süresi etti yediz sekiz. Açılacak yeni davanın görülmesi kesinleşmesi de üç dört sene. Etti mi toplam on sene.

Yani, kanunda üç yıl bir araya gelemeyen eşlere sebep olmaksızın tanınan dava açma hakkını kullanmak fiiliyatta pratikte on yıllık bir süreci göze almayı zorluyordu.

İşte Anayasa Mahkemesi dedi ki kardeşim bu üç yıllık bekleme süresi çok, bunu yeniden düzenleyin bir yıla mı indireceksiniz onu bunu bilmem.

Karar pratikte ne getirecek derseniz, süre bir yıla indirilecek olsa bile ilk açılacak davanın istinafı temyizi ile kesinleşmesi yine yılları bulacak. Bekleme süresi geçtikten sonra açılacak ikinci davanın keza. Yani az evvel belirttiğim on yıllık sürenin 8 yıla, altı yılın dört beş yıla inmesi ihtimali doğdu.

Elbette iptal hüküm de dokuz ay sonra yürürlüğe girecek. Meclis bu dokuz ayda her iki iptal kararına göre yeni kanun hükmü getirecek ve hepimiz göreceğiz.

Neticede mahkemelerin, hele istinaf ve Yargıtay’ın ellerindeki dava dosyalarını uygun zamanda karara bağlayamamaları bugünkü gibi devam ettiği müddetçe boşanma hükmünün iptali ya da yeni hükümlerin pek de bir anlamı olmayacak.

Adalet Bakanlığının, hükumetin mahkemelerin ve özellikle istinaf ve Yargıtay’ı mercek altına alıp bu alanda “Geciken adalet, adalet değildir” mottusuyla devrim yapmasına ihtiyaç var. Tüm hukuk çevreleri özellikle avukatlar, vatandaşın günlük yaşamına, ticari sınai yaşama hayat verecek bu beklenti içinde olduğu ama Adalet Bakanlığının yerel seçimlerde boy göstermekten öte önemli icraatler içerisinde olmadığı da iç karartıcı malumumuz.

Sonuçta bozulmuş adalet düzenimize halkın tepkisi seçim sandıklarında bile görülmeye başladı bile. Umarım feyz ve ders alınır.

Derin saygılarımla.