İlkokul çağlarında başladım çalışmaya. Ardahan’ın Göle ilçesi kuzeydoğu Karadeniz’e bakar ve etrafı ormanlarla kaplıdır.

Henüz 9, 10 yaşlarındayken yaz tatillerinde ormanlarda kuru dal ve kuru kozalak toplardık.

Yaz tatili boyunca karınca misali her gün bir çuval kozalak ve kuru dal toplayarak yazın sonunda bugünkü 60’lık bir konteynır kadar yakacak toplamış olur ev ekonomisine katkı sağlardık.

Ve rahmetli babacığımın tayini ile Bursa’ya taşındığımızda da yaz aylarında hiç boş durmadım, hep çalıştım, çalıştım, çalıştım.

Evleninceye kadar tatil diye bir şey bilmezdim. Kışın okul, yazın garsonluk ya da lunapark gibi yerlerde çalıştım da çalıştım.

Uzatmayayım, 1976 yılının 6’ıncı ayında başlayan girişimcilik maceram ve ondan öncesi de 4 yıl işçilik hayatım ile birlikte 51 yıldır hep çalışmaya devam ediyorum.

İki yıldır çok kaytarıyorum ve özellikle pandemiden beridir de hobilerime bolca zaman ayırıyorum.

Ama çalışmaya öyle alışmışım ki on gün tatilden sonra sıkıntı başlıyor yat, yat, gez, gez nereye kadar?

Yatarken işime ihanet ediyormuşum gibi bir his oluyor, bugüne kadar üretmekten başka bir şey gelmemiş elimizden.

Şimdilerde ise her karşılaştığım insan samimiyetime güvenerek soruyor “ Abi işi çocuklara bıraktın mı?” veya “Artık bırak bence.”

Cevap olarak şunu söylüyorum, ülkeyi yöneten ve yönetmeye aday veya siyasi parti liderlerine bakıyorum hepsi benden iki, üç, beş, on yaş büyük insanlar.

Hiç gitmeye niyetleri yok ve koca ülkeyi yönetmeye talipler veya yönetiyorlar.

Üstelik onlar hata yaptığı zaman halk çekiyor cezasını, biz ise hata yaptığımız zaman kendimiz çekiyoruz günahını sevabını.

“Hayır efendim, bırakmayacağım koltuğumu” diyorum soranlara “Üstelik koltuk benim, benim koltuğum!” diyorum.

İşin şakası bir tarafa aynı yaş grubunda iş dünyasındaki samimi arkadaşlarımla konuştuğumda onlara şu tavsiyede bulunuyorum.

Eğer günceli takip edebiliyorsanız üretime devam, yeni nesil ile aynı dili kullanabiliyorsanız sorun yok işe devam. Yok eğer çok çatışma var ise kaçın kurtulun.

Diğer taraftan da işiniz var ise tatil güzel, gezmek güzel ve tatil bitiminde sizi bekleyen bir meşgale var en azından.

Bu söylediklerim sadece iş dünyası ile veya iş hayatı ile ilgili değil hobileriniz için de geçerli.

Üstüne üstlük bunca yıllık bir tecrübe mutlaka sosyal olarak toplumla paylaşılmalı ve arkandan asla kötü konuşturulmamalı.

Ünlü filozof Descartes’ın “Düşünüyorum öyleyse varım” sözünden kopyalayarak ben de “Madem ki üretiyorsun o halde varsın” diyorum.

Ama hayatı boyunca iki şarkı ile şöhret olmuş, bütün hayatı boyunca ekmeğini yemiş ve halen daha kendini Kaf dağında gören insanları hariç tutuyorum.

İşin özeti, yeni bir şey üretiyorsanız, gençlik ve yeni nesil ile birlikteyseniz eskiyi anlatmak ve yaptıklarınız ile övünmek onlara bir anlam ifade etmiyor.

Bu yazımı Mevlana’nın güzel şiiri ile bitirmek istiyorum:

Her gün bir yerden göçmek ne iyi,

Her gün bir yere konmak ne güzel,

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.

Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait…

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

Saygılarımla.