Türkiye’de sanayi üretimi büyüyor, ihracat rekorlar kırıyor, yeni organize sanayi bölgeleri (OSB) hızla kuruluyor. Ancak bu dinamizme paralel olarak sınai mülkiyet tarafında aynı ivmeyi göremiyoruz. Özellikle OSB’lerde üretim gücünün yükselmesine rağmen patent başvurularının yerinde sayması, Türkiye’nin teknoloji temelli kalkınma hedefleriyle çelişen bir tablo çiziyor.

TÜRKPATENT’in son yıllık istatistiklerine bakıldığında Türkiye genelinde patent başvuru sayısı artmakla birlikte, bu artışın büyük oranda büyük ölçekli firmalardan ve üniversitelerden geldiği görülüyor. OSB’lerdeki KOBİ yoğunluğu düşünüldüğünde, potansiyelin çok altında bir patent performansı söz konusu.

Organize sanayi bölgeleri, Türkiye’nin üretim üssü olarak yapılandırılmış ve çoğu ihracat odaklı çalışan binlerce firmaya ev sahipliği yapıyor. Ancak bu firmaların çoğu fason üretim veya standart ürün tedarikiyle sınırlı kalıyor. Yenilik, farklılaşma, markalaşma ve buluş gibi alanlar hâlâ istisnai görülüyor. Oysa rekabetin giderek teknolojik üstünlüğe dayandığı bir çağda bu yaklaşım sürdürülebilir değil.

Bursa bu konuda çarpıcı bir örnek. Türkiye’nin en köklü sanayi şehirlerinden biri olan Bursa, 17 organize sanayi bölgesine ve çok sayıda Ar-Ge/tasarım merkezine sahip. Ancak patent başvuru sayısı, bu potansiyelin çok altında. TÜRKPATENT 2024 verilerine göre Bursa’dan yapılan yerli patent başvuru sayısı 470 civarında. Bu sayı, şehrin üretim kapasitesiyle kıyaslandığında düşük kalıyor.

Patent Bilincinin Zayıf Olması bunda etken. Birçok KOBİ, yenilikçi fikirlerini koruma altına alması gerektiğini bilmiyor ya da patentin sadece “çok büyük buluşlara” ait olduğunu düşünüyor. Oysa küçük teknik geliştirmeler dahi korunabilir.

Ar-Ge Kültürünün Yetersizliği bir başka etken. Ar-Ge merkezleri kağıt üstünde artıyor olsa da, gerçek anlamda yenilik üreten merkez sayısı az. Pek çok Ar-Ge merkezi, vergi avantajı ve teşvikler için kurulmuş durumda.

Ayrıca ekonomik daralmaların yaşandığı şu dönemde firmalar patent başvuru maliyetine girmek istemiyorlar. Bunun ekstra bir harcama olduğu düşünülüyor. Oysaki üretilen yeni ürünlerin korunması ve taklidin önlenmesi satışlarda pozitif etki yaratacak bir durum. Tescil alındığında harcanan bedellerin kat ve kat üstünün kazanılabileceği öngörülemiyor. Önceki tarihlerde patent başvurusu için verilen destekler de kaldırılmış durumda. Bununla birlikte uzmanlık gerektiren bir iş olduğunun fark edilmesi ve şirkete katma değer sağladığı bakış açısına sahip olunması durumunda aslında maliyetinin çokta yüksek olmadığı anlaşılacaktır.

Sanayi bölgelerinde çarklar dönüyor, ama sınai mülkiyet tarafında alarm zilleri çalıyor. Yeniliğe ve bununla beraber geliştirilen ürünleri korumak için tapılacak tescillere ihtiyaç var. Aksi halde, başkalarının patentli teknolojilerini üretmeye devam edeceğiz. Bu yazının bakış açısını değiştireceğini umarak iyi haftalar diliyorum.