Hepimizin bildiği üzere, geçtiğimiz haftasonuna girmeden, Hafize Gaye Erkan’ın birkaç aylık TCMB başkanlığı dönemi sona erdi ve yerine, yine genç ve başarılı bir özgeçmiş sahibi Fatih Karahan atandı.

Merkez bankamız, aslında hukuken bir “anonim şirket” statüsünde ancak kâr amacı yok. Ancak hem anonim şirket olmasından kaynaklı özel hukuk tüzel kişiliği, hem de özel kanunla kurulup buyurucu işlem yetkileriyle donatılmış bir kurum olduğu için “idare hukuku” boyutunda şapkası mevcut. Bugün Merkez Bankamızın hukuki statüsüne kısaca değineceğiz.

Merkez bankamız, özel kanunla kurulan bir anonim şirket. 1930 yılında 1715 sayılı kanun ile kurulmuş, ardından 1970’de çıkartılan 1211 sayılı kanun ile örgütlenmeye devam etmiştir. Anonim şirket olması ve ancak özel kanun ile çıkartılıp önemli kamu görev ve yetkileri ile donatılmasının sonuçları vardır. Bir sermaye şirketi türü olan “anonim şirket” statüsü bankaya, günlük işlemlerde hız ve pratiklik sağlar, bürokrasiyi azaltır. Aynı zamanda, sermaye şirketi olma statüsü, bankanın idareden bağımsız olması amacına uygundur ki, dünyanın gelişmiş ve özgür ekonomilerinin merkez bankalarının ortak noktasıdır. Örneğin Bank of England (İngiltere merkez bankası) veya Federal Reserve’e (Amerikan merkez bankası) baktığınızda, yürütme organı ile merkez bankalarının bağımsızlığını açıkça görürsünüz. Atanma ve görevden el çektirme sistemi de, doğrudan amaca yönelik oluşturulmuştur. Örneğin Amerikan FED’in yönetimi 14 seneliğine (başkan ise 4 senede bir) seçilir, ki başkanlık süresi olan 4 ila 8 yıldan daha fazla olması dolayısıyla vesayet yönelimi daha az olsun.

Bankanın temel amacı, fiyat istikrarını sağlamaktır. Bu cümle, kanunun dördüncü maddesinde aynen böyle yazar. Yine kanunda “fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler” ibaresi bulunur. Gelişmiş ekonomilerde fiyat istikrarı, kabul gören görüşlere göre, senelik yüzde bir ila üç arası enflasyona işaret eder. Bunu en çok sağlayabilen gelişmiş ekonomilere baktığımızda, merkez bankacılığında ortak nokta olarak, ekonomi bilimine uygun karar alma mekanizmaları ve merkez bankasının bağımsızlığı olduğunu görüyoruz. Açıkçası bu iki konuda, geçtiğimiz yazdan beri başarılı bir çizgide olduğumuzu düşünüyorum ve yeni başkanın da bu çizgiyi koruyup hatta daha da ileri adımlar atacağına içten inanıyorum.

Bankanın pay sahiplerine baktığımızda ise payların farklı sınıflara ayrıldığını görüyoruz. Hazine, lisanslı bankalarımız ve özel şirket/kişiler, bankanın hissedarları arasında. Yüzde yirminin altına olan kişilerin hissedarlık bilgisi kamuya açık bir bilgi değil (bir anonim şirkette normal olduğu üzere) ve bu kişiler doğal olarak, anonim şirket genel kuruluna davet usulü ile toplantılara davet edilmektedir.

Merkez bankamızın hukuki statüsü ile ilgili güzel bir tartışmayı, ilgilileri, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2005/746 karar sayılı kararını okuyarak değerlendirebilirler. Burada Danıştay, TCMB’nin “idari vesayete tabi olmadığını”, ve “merkezi idareden bağımsız ve özerk, kendine özgü bir kamu kurumu olduğunu” belirtmektedir.