Yıllardır muhasebe mesleğinin içindeyim. Çok uzun süredir de bildiklerimi siz meslektaşlarımla paylaşı­yorum. Benim tabirimle “maliye sizi döver ha” diye yazılar yazıyorum. Bu meslekte üzüm yemek istiyoruz, bağcıyı dövmek değil.

Ama her aftan sonra, “Hay Allah, ne yapalım, yoksa artık bağcıyı mı dövelim?” diyorum. Nasıl oldu da ben bu dü­şünceye geldim acaba diye düşünüyorum. Aklımda iz bı­rakan ilk af: Zekeriya Temizel’in çıkardığı af yasaları idi. Daha önceki yıllarda aflar çıkarılmışsa da bunlar bende iz bırakmamış. Zekeriya bey ve karşısında rahmetli Şükrü Kı­zılot, televizyonlara çıkarak bu afla birlikte, “Türkiye’de her şey daha iyi olacak, bir daha kayıt dışına dönülmeyecek” diye bizleri ve meslektaşları ikna etmişlerdi. Ama o tarih­ten beri maalesef hiçbir şeye çözüm olmayan aflar, aflar, aflar.

Bitmeyen kayıt dışı ekonomi. Maliye Bakanlığı hemen hemen her türlü konuyu içeren elektronik programlar kullanmaya başladı. Her yeni elektronik sistemle birlikte meslektaşların şikayeti biraz daha arttı. Meslektaşlar, bütün işlerini, beyannamelerini son güne bırakmaya baş­ladı. Hemen hemen her ay gerek beyan­name verme ve gerekse ödeme süreleri uzatıl­maya başladı. Bana göre tam bir rezalet.

1960’lı yıllarda tek düzen hesap çerçevesi adı al­tında tek düzen muhasebe sistemini okuyan ben Mehmet Yazıcı hocama daima teşekkür etmişimdir. 1971 yılında Sümerbank’ta tek düzen muhasebe sistemini bizlere öğretenlere son­suz teşekkürler ediyoruz. Şu anda o ekipten sadece Şua­yıp Yılmaz beyefendi sağ, 91 yaşında ve İstanbul’da yaşıyor. Bizler gerek hocalarımız ve gerekse iş ale­minde bu sistem­leri bize öğreten müdürlerimiz sa­yesinde yek düzen muhasebe sistemini öğrenir­ken Türkiye’de bütün muhasebe sisteminin çok çok iyi olacağına, kayıt dışının kalkacağına, devletin fakir değil zengin devlet olacağına inanmıştık.

Çalıştığımız müesseselerde uyguladığımız muhasebe sistemi ile gurur duyuyorduk. Muhasebemizi bütün dün­yaya açıyorduk. Hatta anılarımda da bahsetmişimdir, uy­guladığım muhasebe sistemi sayesinde 1989 yılında, Avustralya’dan 5 kuruş vermeden bir yıllık ham madde anlaşması yapabilmiştik.

Ama o zamandan beri yıllar, yıllar, yıllar geçti. Neyle kar­şılaştık? 2-3 senede bir aflar. Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler, derken 296 no.lu hesaba kayıt. Bilançoda gerçek olmayan bir hesap ve hiçbir muhasebe sistemine uyma­yan kayıt şekli. Emin olun 296 no.lu hesabı görünce utanı­yorum.

Bu hesabı kullanmakla bilanço düzelmiyor ki! Bilanço­nuzu bankaya götürdüğünüzde banka istihbarat me­muru gereken incelemeyi yapar ve bu hesabı çıkarır, rasyoları ve şirketinizin kreditibilitesini ona göre hesaplar. Ne yaptık biz?

Malum bu yıl gerek yeniden değerleme ve gerekse enflasyon düzeltmesi yapılması gündemde. İşte bu esnada yeniden değerleme ile doğacak fonların şu 296 hesabın kapatılmasında kullanılması gündeme niye gelmesin ki?

Şimdi biz her bir bilançoya baktığımızda, böyle uygun olmayan hesaplar gördüğümüzde mali tablolar okurya­zarlığımızı yokmuş gibi yapmıyor muyuz? Yapıyoruz.

Sevgili Maliye Bakanlığı yetkilileri, ne olur şu 296 no.lu hesabı bir şekilde ortadan kaldıracak bir uygulama bulun. Nasıl olsa alıştık, yeniden değerleme fonlarını mı kullan­dıracaksınız veya %1 mi 2 mi, ne kadar olacaksa yeni bir vergi mi koyacaksınız, ne olacaksa olsun, iş alemi ile de görüşün ve bu gibi hesapları bilançodan kaldırın.

Ben mesleğimle iftihar etmek istiyorum.