Bu hafta BUSİAD tarafından gerçekleştirilen Eğitim ve Gelişim Zirvesine katıldım. Zirvenin bu seneki teması Harmoni olarak belirlenmiş. Birbirinden değerli konuşmacıların olduğu zirvede insan kaynakları gelişmeleri, ekonomik gelişmeler ve Yapay Zeka konuşuldu. En ilgimi çeken başlık ise insan kaynakları (İK) süreçlerinde yapay zekâ entegrasyonlarıydı. Ve aklıma şu soru düştü: “Makineler, insanları seçer mi?” Katılımcılarında bunu düşündüğünden eminim, bu soru yalnızca teknolojinin geldiği noktayı değil, aynı zamanda gelecekte iş hayatında bizi bekleyen dönüşümün derinliğini de ortaya koyuyor.
Bugün birçok şirket İK süreçlerinde yapay zekâdan yararlanıyor. CV tarama, aday eşleştirme, chatbot ile ön mülakat, performans takibi, çalışan bağlılığı analizleri ve kişiselleştirilmiş eğitim önerileri artık gündelik uygulamaların bir parçası haline geldi. Yapay zekâ, İK profesyonellerinin iş yükünü azaltıyor; doğru adayın daha hızlı bulunmasına, çalışanların gelişim planlarının daha etkin hazırlanmasına yardımcı oluyor. Kısacası hız, verimlilik ve maliyet avantajı sağlıyor. Zirvede sunulan verilerden biri de iyi uygulama örnekleriydi, işe alımda 4 aylık süreçler yapay zeka entegrasyonu ile 4 haftada tamamlanıyor.
Madalyonun diğer yüzünde halen önemli soru işaretleri var. Yapay zekâ, toplumsal cinsiyet, yaş ya da eğitim gibi alanlarda istemeden de olsa önyargıları tekrar üretebilir mi? Algoritmaların eğitildiği verilerdeki hatalar, ayrımcılığa yol açabilir mi? Bu nedenle şeffaflık, veri güvenliği ve etik ilkeler, yapay zekânın İK’da sorumlu şekilde kullanılabilmesi için vazgeçilmez. Çalışan mahremiyetinin korunması, sistemlerin yalnızca verimlilik değil adalet odaklı çalışması gerekiyor. En önemlisi ise kurum kültürünün ve değerlerinin yapay zekaya en doğru şekilde öğretilmesi ve aktarılması gerekli, diğer türlü IK süreçlerinde büyük karmaşa oluşur.
Türkiye’de büyük şirketlerin yapay zekâ tabanlı İK uygulamalarına adım adım geçtiğini görüyoruz. Bankacılık, teknoloji ve sanayi şirketlerinde pilot projeler yürütülüyor. Bunun yanında girişim ekosisteminde de İK teknolojileri geliştiren start-up’lar yükselişte. Önümüzdeki 5 yıl içinde, yapay zekânın İK departmanlarının ayrılmaz bir parçası haline geleceğini öngörmek yanlış olmaz.
Sonuç olarak, İK’nın geleceği “insan + makine” işbirliğiyle şekillenecek. Yapay zekâ, doğru kullanıldığında İK’nın en büyük destekçisi olacak. Ancak yol haritamız net olmalı: İnsan kaynakları, önce “insanı” merkeze almalı. Makineler hızlandırabilir, kolaylaştırabilir; fakat insanın değerini ölçmek, geliştirmek ve parlatmak hâlâ bize düşüyor.