15 Temmuz Kalkışması, alçaklığın, şerefsizliğin, yüz­süzlüğün, çürümüşlüğün, bozulmuşluğun ve hainli­ğin vücut bulmasıdır.

Bir yandan da ülkemiz, demokrasimiz ve Cumhuriyeti­miz adına kabullenemediğimiz, aklımız, hafsamızın algıda zorlandığı büyük bir utanç, hayal kırıklığı anısıdır.

Kalkışma deyip geçmeyin; şu gün yaşaman ekonomik zorluklar da dahil memleketi, bizi maddi manevi çok ge­riye götürmüştür. Çok günahsız insan da bunun acısını, cere­mesini çekmiş, çek­meye devam etmektedir.

15 Temmuz Kalkış­ması’nın devlet örgü­tünde yarattığı güvensiz iklimin olumsuz sonuçları ise hemen her zemin ve zamanda devam et­mekte ve olumsuz etkileri sonuçları belki de on yılları ala­caktır.

Başta şanlı ordumuz, yargısı, emniyeti dahil kadim dev­let teşkilatından nasıl bu kadar sayıda ve ölçüde hain unsur çıkar? Yıllar boyu kurumların bu niteliksiz çürüme­sini nasıl ve sadece seyrettik?

Neden uyarılara kulaklar kapatıldı? Yasalara, vergi yasa­larına aykırı ve apaçık biçimde sanayicinin esnafın çalışa­nın bir kuruşu bile vergilendilirken bunlar milyarlarca doları uzunca yıllar herkesin gözü önünde tüccardan sa­nayiciden aldıkları vergilendirilmemiş (haram) kazançtan çeklerle, nakden bankalarda nasıl serbestçe topladı ve vergiden kaçırıldı? Neden HERŞEYDEN MUAF YAŞADI­LAR? Bu muafiyeti KİMLER sağladı? Tabi çoğu cevapsız! Büyük sorular bunlar.

Hakikatler saklanamaz vicdanlarda korlanır acıdır ki bugün 15 Temmuz yıl dönümlerinde kahramanlık naraları atanların epeyce kısmı, “kendilerince “günahlarından arın­mak için bu sahte kahramanlık fotolarına ve naralarına sı­ğınmakta.

Çağdaş adil, dürüst, hesap verici sistemlerde yani dev­let gibi bir devlette bu kabil büyük sorulardan bahaneler, inandırıcılığı zayıf kıytırık cevap ve sloganlarla kaytarıla­maz. Kalkışmanın yıl dönümümde alınacak dersler konu­sunda umutlu muyuz?

Atatürk’ün Cumhuriyet devrim ve ilkelerinin RUHUNA, HATTA Anayasamızda bile yazılı olan lafzı sözüne AYKIRI uygulama ve davranışlara prim verilerek makûs talihimiz ileri gideceğine, “BOZULMA” bir şekilde “UMUDA” dönüşe­miyor. Ve timsah SÖZ VE GÖZ YAŞLARINA, “Kamu vicdanı ve aklı - biz siyaset sahnesinde olmayanlar - yani sıradan HALK efradı” İNANMAKTA ZORLANIYOR.

Bugün bazı cemaatlerin, tarikatların , vakıf ve dernekle­rin devlet kurumlarımda ayyuka çıkan ürkütücü ağırlığı, ortaya serilen eş dost ahbap çavuşa siyaseten dağıtılan menfaatler, yargı bağımsızlığına tarafsızlığına işaret eden kabul edilmiş genel hukuk anlayışına doğrudan aykırı bir yığın uygulamalar gibi , keza ülkenin ali geleceğine bıçak gibi saplanıp geleceğimizi umutsuzlaştıran sığınmacı ve göçmen politikaları, ucuza vatandaşlık dağıtmalar , tüm bunlar yakın tarihten yeterince ders alınamadığının işa­retleri.

Çare, ATATÜRK’ün temel MUASIR MEDENİYET hedefle­rinden sapmama. Ama bilimden, akıldan, muasır medeni­yet ilkelerinden yoksun, çağ dışı politika, söylem ve anlayışlarla tarihten bırakınız ders almayı, utanç duyul­ması gereken 15 Temmuz kalkışmalarından ( Allah koru­sun ama zaten işimiz hep Allah’a emanet) beterleriyle karşılaşmamız öngörü - uyarı değil mantık meselesidir.

Son verirken; şehit ve gazilerimiz arasında hiçbir ayrım yapmaksızın; vatanı, milleti, toprağı, bayrağı uğruna şehit olmuş gazi olmuş tüm emniyet güçlerimiz ve vatandaşla­rımızın aziz ruhları şad, mekanları cennet olsun.

Allah hepimizi “rasyonel” akıl ve fikirlerden dahası vic­dan ve bilim yolundan saptırmasın. (Âmin)