Değerli okurlar, ben köşeme haftalık yazılarımın bir kısmını genel konular ve bilgilendirmeleri düşüne­rek çok önceden yazıp hazırlıyorum. Ancak ülkemiz ve kentimizin gündemi o kadar dinamik ki, bazı konuları da pas geçmek istemiyorum, hatta bu konular birden fazla ol­maya başladı, bu sebeple bir yazıda birden fazla konudaki görüş ve yorumlarımı “kısa kısa” sizlerle paylaşmak istiyo­rum.

Bursa’daki kötü koku

Geçtiğimiz hafta yerel medyada sunulan haber başlıkla­rından biri “Bursa’yı saran kötü kokuya onay çıktı. Hamitler’deki çöplüğün kapatılması ve yeni alanın Kayapa’ya kurulabilmesine onay çıktı.” Halk arasında konuşulduğu şekliyle yorum yapayım: “Kafayı mı yedi bunlar?” Bursa’nın konut projelerinin yoğunlaştığı ve giderek artmaya başladığı yerde çöp depolamak akıllara zarar. Tam buna uygun bir hikâyeyi anlatmadan geçemeyeceğim.

Affınıza sığınarak; bir şahıs Ahmet .OK olan ismini de­ğiştirmek için mahkemeye başvurur. Hâkim isim ve soy ismi görünce ve “haklısın oğlum, ne olmasını istiyorsun” diye sorar. O’da “Mehmet .OK olsun” der. Bizim koku me­selesi de aynen böyle.

Bursa’da trafik

Günün sabah, akşam ve vardiya de­ğişim saatlerinde ha­yati sağlık sorunu yaşamamak için dua edin ve özen göste­rin lütfen. Zira yolda kalırsınız… Türkiye’nin 4. büyük şehri hala ana bir trafik hattı üzerinde yol almaya çalışıyor, bu hattın yükü çok fazla artmasına rağmen yerel yönetimlerin dokunuşları ne yazık ki bu yükü azaltmaya yetmiyor. Bugün gelinen durum mevcut yerel yönetimlerin değil, gelmiş geçmiş tüm yönetimlerindir. Yerin altına inmenin çok pahalı olması ve trafiği aksatacak olması sebebiyle önerim dünyanın kalabalık şehirlerinde kullanılan üst ulaşım katını oluşturmaktır.

Askıda giden raylı sistemler,

Üst kat yollar,

Turistin de kalitelisi

Yaz tatilinin bitmesiyle GençKal üyelerimiz de yavaş yavaş dönmeye ve ofisimizi şenlendirmeye başladılar. Gençlerden birisine “yazın ne yaptın” diye sorduğumda, “İstan­bul’daydım ve olabildi­ğince gezdim ancak bir gün Sultanahmet Meydanı’nda oturup ağladım” dedi. “Neden” diye sorduğumda ise; “o meydan­larda çok az Türk vardı, Avrupalı, Uzakdoğulu, medeni gö­rünümlü insan neredeyse yoktu, gör­düğüm kadarıyla adeta bir Ortadoğu sokakları gibiydi. Ama onların da en paspal, bakımsız ve görgüsüz olanlarıydı” dedi. Ben de yakın bir zamanda Beyoğlu ve İstiklal caddesinde dolaşırken burası Beyrut’a döndü diye içimden geçirmiştim. Birkaç tespit ve önerim var; Bu dolaşan turist görünümlüler aslında bizim seçimden önce vatandaşlık verdiklerimiz ve geleceğimiz hakkında karar verenlerden oluşuyor. Onlar yandaş vatandaş, bir kısmı sayısı giderek artan ve devlet tarafından besle­nen göçmenler,

Turistik alanlara yerli turistlerin de sahip çıkması ge­rekiyor,

Medeni, paralı ve kaliteli turistleri de çekmek zorun­dayız,

Lübnan gibi değil Paris gibi olmalıyız…

Saygılarımla…