
İbrahim Burkay
BTSO Yönetim Kurulu Başkanı
2025, yakın coğrafyamızda devam eden savaşlar, artan ticaret savaşları ve küresel belirsizliklerin etkisiyle hepimiz için zor bir yıl oldu. Türkiye açısından ise bu dönem, 2024 yılında başlayan dezenflasyon sürecinin getirdiği sıkı koşullar altında çalıştığımız bir yıl olarak öne çıktı. Yüksek enflasyonla mücadele sürecinde iş dünyası, sabır ve fedakârlık göstererek üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdi. Maliyet baskısına, daralan finansman imkânlarına ve düşen kârlılıklara rağmen üretimi, istihdamı ve ihracatı ayakta tutma gayreti gösterdi. Bugün küresel ölçekte artık bildiğimiz anlamda bir rekabet ortamı yok. Sadece firmalarla yarışmıyoruz; devlet destekli, ölçekli ve agresif üretim modelleriyle karşı karşıyayız. Özellikle Uzakdoğu merkezli şirketler, dünya ticaretinin dengesini zorluyor. Bu tablo, başta Avrupa ve ABD olmak üzere birçok ülkeyi daha korumacı politikalara yöneltiyor. Ticaret savaşları büyüyor, kurallar değişiyor, dengeler yeniden kuruluyor. Böylesi bir ortamda iş yapmanın ne kadar zor olduğunu hepimiz sahada yaşıyoruz. Tüm bu şartlara rağmen pek çok firmamız kâr etmeden çalıştı ama çarkların durmasına izin vermedi. Çünkü bu ülkenin üretmeye, istihdam sağlamaya ve ihracatını geliştirmeye ihtiyacı var. Faiz ve finansman konusu tüm şirketlerimiz için içinde bulunduğumuz dönemin en kritik başlıklarından biri oldu. Merkez Bankası’nın 2025 yılı içinde yaptığı toplam 9,5 puanlık faiz indirimi önemli bir adımdı. Ancak sahada bunun etkisini yeterince hissedemedik. Reel sektörün gerçekten rahatlayabilmesi için bankaların da bu sürece aynı kararlılıkla eşlik etmesi gerekiyor. Faiz indirimleri krediye yansımadığı sürece, yatırım yapmak ve üretimi büyütmek de kolay değil. Ayrıca döviz kurlarının da enflasyonun altında seyretmesi ihracatçı firmalarımızın rekabetçiliklerini zorlayan unsurların başında yer almakta. Yeni yılın Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından “reform yılı” olarak ilan edilmesini bu nedenle çok önemsiyoruz. Bugün yaşadığımız pek çok sorun, önümüzdeki yıllarda da gündemimizde olmaya devam edecek. Finansmandan vergi sistemine, yatırım ortamından istihdama kadar birçok alanda değişime ihtiyaç var. İş dünyası olarak yerli ve millî üretimi destekleyen, önümüzü görmemizi sağlayan kapsamlı bir reform sürecinin gerçekleşmesini bekliyoruz.
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası olarak biz de bu süreçte elimizi taşın altına koyuyoruz. Üyelerimizin yaşadığı sorunlara çözüm üretmeye çalışırken, aynı zamanda sektörlerimizin geleceğine yön verecek projeler geliştiriyoruz. Çünkü dünya hızla değişiyor ve bu değişimi uzaktan izleme lüksümüz yok.
Rekabet artık sadece fiyatla değil; hızla, teknolojiyle ve akılla yapılıyor. Bu anlayışla; fuarlar, alım heyetleri ve yurt dışı pazarlama çalışmalarıyla üyelerimizin yeni pazarlara ulaşmasını destekliyoruz. Yapay zekâ ve dijital dönüşüm alanlarında firmalarımıza yol açacak adımlar atıyoruz.
Mekânsal planlamayı da kentin ve Güney Marmara Havzası’nın en kritik adımlarından biri olarak görüyoruz. Başta KOBİ OSB olmak üzere organize konut bölgeleri, organize ticaret bölgeleri ve serbest ticaret bölgeleriyle Bursa’mızın önümüzdeki 50 yılını bugünden şekillendirmek en önemli hedeflerimiz arasında. Bizler kendimize inanıyor, ülkemize güveniyoruz. Yaşadığımız tüm zorluklara rağmen umudumuzu kaybetmeden çalışmak zorundayız. Çünkü umudu kaybettiğimiz anda gücümüzü de kaybederiz. Kolay bir dönemden geçmiyoruz ama çözüm kenara çekilmek değil. Çalışmaya devam edeceğiz. Üreteceğiz, yeni pazarlara açılacağız ve birlikte hareket edeceğiz.
Enflasyonun baskısının azaldığı, finansmana erişimin kolaylaştığı, reformların sahada karşılık bulduğu bir üretim, yatırım, ticaret ve ihracat ortamı yeni yıldaki en önemli beklentilerimiz arasında yer alıyor. Biz iş dünyası olarak umudumuzu koruyoruz. Çünkü bu şehirde de, bu ülkede de üretme iradesi var. BTSO olarak, ortak akılla ve dayanışmayla üyelerimizin yanında olmaya, Bursa’ya ve ülkemize değer katmaya devam edeceğiz.

Ali Uğur
BTSO Meclis Başkanı
Bursa, Türkiye’nin sanayi ve ihracat gücünü temsil eden en önemli üretim merkezlerinden biri olarak 2025 yılında da küresel ekonomik gelişmelerden, dış ticaret pazarlarındaki dalgalanmalardan ve ülkemizde uygulanan ekonomi politikalarından doğrudan etkilenmiştir. Özellikle sıkı para ve maliye politikaları yıl boyunca sanayi üretimi ve iç ticaret üzerinde yavaşlatıcı bir etki oluşturmuştur. 2025 yılında ihracat pazarlarında yaşanan durgunluk, Avrupa başta olmak üzere ana pazarlarımızdaki talep zayıflığı ve emek-yoğun sektörlerde artan maliyetler, Bursa iş dünyasının karşı karşıya kaldığı temel zorluklar arasında yer almıştır. Finansmana erişimdeki sıkılaşma ve iç talepteki sınırlı seyir, sanayicilerimizin ve tüccarlarımızın temkinli bir yıl geçirmesine neden olmuştur. Buna rağmen Bursa iş dünyası üretim kabiliyeti, ihracat tecrübesi ve girişimci ruhuyla rekabet gücünü korumayı başarmıştır. 2026 yılına baktığımızda, yılın ilk yarısında sıkı para ve maliye politikalarının etkilerinin devam etmesini bekliyoruz. Küresel ticarette özellikle yılın ilk aylarında durağan bir seyir öngörülürken, ikinci yarıdan itibaren uluslararası ticarette kademeli bir canlanma beklentisi öne çıkmaktadır. Avrupa Birliği pazarında 2026’nın ikinci yarısında beklenen toparlanma, Bursa’nın ihracat performansına olumlu yansıyacaktır. Bursa ekonomisi açısından önümüzdeki dönemde verimlilik, katma değerli üretim, yeşil ve dijital dönüşüm yatırımları büyük önem taşımaktadır. BTSO olarak iş dünyamızın dönüşüm sürecini destekleyen projelerimizle, yeni pazarlara erişimi artıran çalışmalarımızla ve üyelerimizin rekabet gücünü yükseltecek adımlarımızla Bursa’nın üretim ve ihracat potansiyelini daha ileriye taşımayı sürdüreceğiz. İnanıyoruz ki küresel belirsizliklerin azalması, dış talepte toparlanma ve ekonomide dengelenme sürecinin güçlenmesiyle birlikte Bursa, 2026 yılının ikinci yarısından itibaren yeniden büyüme ivmesi yakalayacak ve Türkiye ekonomisine güçlü katkı sunmaya devam edecektir.

Özer Matlı
BTB YKB
2025 yılı, sıkı para politikasının reel sektör üzerinde finansmana erişim ve nakit akışı baskısının en derinden hissedildiği, istikrar arayışının ön plana çıktığı bir yıl oldu. Yaklaşık 3 yıldır enflasyonla mücadele programı kapsamında uygulanan ‘yüksek faiz, düşük kur’ politikası, emek yoğun sektörlerde rekabet gücümüzün zayıflamasına yol açarken, üretim ve yatırımları da baskıladı. Tarım ve hayvancılık sektöründe ise girdi maliyetlerinin yanı sıra iklim kaynaklı riskler, küresel belirsizlikler ve ülkemizde etkili olan şap hastalığı, üretimde sürekliliği zayıflatarak arz dengesini bozdu, maliyet baskısının daha derin hissedilmesine neden olarak sektörün toparlanma kapasitesini ciddi ölçüde sınırladı. Nitekim Türkiye ekonomisinin üçüncü çeyrekte yüzde 3,7 oranında büyürken tarım sektörünün yüzde 12,7 gibi rekor bir oranda daralması, bu tablonun en açık göstergesi oldu.
Jeopolitik riskler, ticaret savaşları ve giderek artan korumacı politikalar 2026 yılının seyrini belirleyecek başlıca unsurlar arasında yer alacaktır. İş dünyası olarak, enflasyonla mücadelede kaydedilecek ilerlemenin finansmana erişimi kademeli biçimde rahatlatmasını ve reel sektör üzerindeki nakit akışı baskısını azaltmasını bekliyoruz. Para politikasında öngörülebilirliğin güçlenmesiyle birlikte üretim, yatırım ve istihdam süreçlerinde toparlanmasının başlamasını öngörüyoruz. Tarım, gıda ve hayvancılık sektörleri olarak da iklim değişikliği ve su temininde yaşanan sıkıntılar konusunda çekincelerimiz bulunmakta. Bu konuda sulama yatırımları ve verimlilik odaklı desteklerin yanı sıra planlı üretim ve hastalıklarla etkin mücadelenin sahada daha güçlü karşılık bulması kritik önem taşıyor. Kısacası 2026 yılının, belirsizlik ortamının azaldığı, üretimin desteklendiği, maliyetleri düşüren yapısal adımların devreye alındığı ve finansal istikrarının güçlendiği bir yıl olmasını bekliyoruz.





