Mühendis, insanların her türlü ihtiyacını karşıla­maya dayalı çeşitli yapılar yol, köprü, bina, peyzaj, çevre gibi şehircilik ve imar dışı alanların ilkeleri, bayın­dırlık; tarım, beslenme gibi gıda; fizik, kimya, biyoloji, elektrik, elektronik gibi fen; uçak, gemi, otomobil, motor, iş makineleri gibi teknik ve sosyal alanlarda uzmanlaş­mış, belli bir eğitim görmüş kimsedir. Modern anlamda mühendis, bilim insanlarının ürettiği teorik bilgiyi tekni­ker ve teknisyenlerin uygulayabileceği pratik bilgiye dönüştüren kişidir. Demir yolları inşaat mühendisi Art­hur Melen Wellington’a göre mühendislik, “Beceriksiz birinin iki dolara kötü yaptığı bir şeyi bir dolara iyi yapma sanatıdır.” Mühendis olan kişilerin, yüksek lisans bitirerek elde ettikleri unvana yüksek mühendis denir.

Ülkemizde mühendislik tarihi: 1773’te açılan Mü­hendishane-i Bahr-i Hümayun’un (İstanbul Teknik Üni­versitesi) kuruluşu ile başladığı kabul edilir. İlk adı “Mühendishane” olan bu üniversite, ulu­sal tarihimizin ilk üni­versitesidir. I. Abdülhamit devrinde büyümeye devam eden bu üniversitenin III. Selim döneminde adı Mühendishane-i Berr-i Hümayun (İnşaat Mühendisliği) olarak değişmiş ve bir kanun­nameye bağlanmıştır. Bu kanun; üniversitenin kurulduğu dönem ko­şulları içerisinde ol­dukça modern ve modern olduğu kadar da detaylı bir üniversite kanunudur.

1845’te “Meclis’i Mu­vakkat” adı ile ulema asker ve bürokratlardan oluşan yedi kişilik geçici bir meclis kurulmuş ve bir yıl çalışmıştır. Bu meclis eğitim sisteminde yapılması düşünülen dü­zenlemeler için prensipler belirlemiş ve eğitimin batıda olduğu gibi ilk, orta ve yüksek öğretim olmak üzere üç basamaklı yapılmasını benimsemiştir. Tanzimat’ta bugün kullandığımız üniversite sözcüğüne karşılık ola­rak Osmanlıca Darülfünun terimi kullanılmışsa da içerik olarak batı tipi yeni modern üniversite benimsenmiştir.

1933’e gelindiğinde Darülfünun terimi yerine “üniver­site” tercih edilecek en son darülfünun olan İstanbul Da­rülfünunu adı İstanbul Üniversitesi’ne çevrilerek hem terim hem de anlam itibari ile üniversite batılı olacaktır. Darülfünundan askeriye ve bürokrasinin ihtiyaç duy­duğu insan gücünü yetiştirmesi amaçlanıyordu.

3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat ka­nunu ile bütün mektep ve medreselerle birlikte Darülfü­nun Maarif Vekaletine bağlandı. 21 Nisan 1924 tarih ve 493 sayılı kanun ile İstanbul Darülfünunun talimatname­leri yayımlandı ve bilimsel ve idari özerklik verildi. Bunun dışında cumhuriyet döneminde çok ciddi devrimler ya­pılmışsa da Darülfünuna dokunulmamıştır. 1933 re­formu ve çevresindeki olaylar cumhuriyet döneminden sonra üniversiteye bakışın anlaşılması bakımından önem taşımaktadır.

31 Temmuz 1933’te Darülfünun kapatılmış, toplam 240 olan öğretim elemanı kadrosu 53’e düşürülmüş ve Almanya’dan Hitler rejiminden kaçan öğretim üyeleri burada ders vermeye başlamıştır. Bu öğretim üyelerinin ülkemiz üniversite ve mühendislik hayatına çok büyük katkıları olmuştur.