Kıymetli okurlar, bilindiği üzere yıllık finansal performansın en önemli göstergesi yıl sonu finansal tablolarıdır. 31.12 tarihli başta bilanço olmak üzere, gelir tablosu, nakit akış tablosu ve öz kaynak değişim tablosu ile yıl boyunca yapılan faaliyetlerin gerçek ve doğru resmi ortaya çıkmaktadır. 
Yıl sonu işlemlerinde şüphesiz en önemli konulardan bir tanesi döviz kurundaki hareketliliğe bağlı olarak ortaya çıkan kur farkı hareketleri özellikle ihracatçı veya ithalatçı şirketler açısından büyük önem arz etmektir. 
Hatırlanacağı üzere 23 Mart 2019 tarihli ve 30723 sayılı Resmi Gazete’de Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No: 25) yayımlanmış olup, bu değişiklikle KDV Kanunu’nun “Matraha Dahil Olan Unsurlar” başlıklı 24’üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine “fiyat farkı,” ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen “kur farkı” ifadesi eklenmiştir. Bu doğrultuda Kur farkı işlemlerinde KDV tartışması sona ermiş olup, düzenlenecek tüm kur farkı faturaları işlemin mahiyeti itibariyle tabi olduğu KDV oranı hesaplanarak beyan edilecektir. 
Burada Yüksek Yargı mercii Danıştay’ın konuya ilişkin farklı bir hukuki görüşü olduğuna değinmek gerekmektedir. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu nezdinde temyiz edilen bir davada “Kur farkının niteliği itibarıyla maddede sayılan diğer gelir unsurlarından (vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerler) farklılık arz ettiği, Kanunun 24/c maddesinde yer alan ‘gibi’ ifadesinden yola çıkılarak kur farkının vade farkı mahiyetinde olduğu kabul edilmek suretiyle KDV matrahına dahil edilmesinin hukuk devletinin unsurlarından biri olan hukuki belirlilik ilkesiyle bağdaşmadığı, ayrıca dava konusu Tebliğ ile KDV matrahına ilişkin hükümlerin yorum yoluyla genişletilmesinin verginin kanuniliği ilkesine de aykırılık oluşturduğu, bu nedenle bedelin farklı zamanlarda ödenmesi nedeniyle zaman içinde oluşabilecek kur farklarının matraha ilave edilmesinin mümkün olmadığını” gerekçesi ile 4. Daire’nin kararını bozmuştur. 
Tüm bunların yanında gerek pandemi koşulları gerekse ticari konjonktürden kaynaklanan kriz hali başta imalatçılar olmak üzere tüm piyasada zor ticari bir döngü yaşatmaktadır. Bu doğrultuda artan emtia fiyatları ve enerji, lojistik maliyetleri ile iş döngüsünü yürütmek ve gelecek planlaması yapmak daha zor bir hal almaktadır. 
Bu noktada vergi idaresinin başta ihracatçı – imalatçı mükellefler olmak üzere tüm mükellef gruplarına kolaylaştırıcı kanuni düzenlemeler yapması büyük önem arz etmektedir. Özellikle devam eden alıcı – tedarikçi ilişkilerinde mükellefler gerek Katma Değer Vergisi gerekse Kurumlar Vergisi açısından kur farkı ile ilgili yersiz ve izahı zor vergisel yüklerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu noktada özellikle ihracatçı mükelleflerin yurt dışından olan ve 31 Aralık 2021 itibariyle tahsili gerçekleşmiş gerçekleşse dahi henüz Türk Lirası’na dönülmemiş bakiyeleri için kur farkı değerlemesinin Kurumlar Vergisi’nden muaf tutulması çok mantıklı ve çağın gereklerine uygun bir vergisel düzenleme olacaktır.