Konuya uzak pek çok vatandaşımız bizim yargılamalarla izledikleri Amerikan filmlerindeki yargılamaları mukayeseye kalkışır. Uyuşmazlık veya hukuki olay sonrası duygu ve beklentileri özümsemişizdir. Önce onlara HMK, CMK, İYUK üçgeninde bir başka dünyada olduğumuzu dilimiz döndüğünce izaha çalışırız. Basitçe izahla bizim yargılama-dava usullerini düzenleyen üç temel kanunumuz var. Hukuk davaları için yürürlükteki HMK (Hukuk Mahkemeleri Kanunu), Ceza davaların için CMK (Ceza Muhakemesi Kanunu), keza İdari davalardaki İYUK (İdari Yargılama Usulü Kanunu) kanunumuz. 2021’lere gelindiğinde bu üç mevzuat ve sistemde de güçlü arızalar ortaya çıkmıştır. (Vaktiyle döşenen borulardan su akmakta hatta fışkırmaktadır.) Ancak gerek kanun koyucu meclis, gerekse uygulamadaki yönetim gücü ve sistemin karar vericileri bu arızaları güçlü ve rasyonel bir şekilde giderme konusunda eksik kalmıştır.

Ceza yargılaması sistemimiz, aralarında en kötü olanıdır. Mesela, bir suçun şüpheli sayısının çok olduğu soruşturmalarda ve davalarda dosya örgüt kapsamına dahil edilerek yargılama mahkeme veya savcılıklarda devam ettirilip, on- on beş yıla varan hatta ömürlük ceza davaları yaratılıp en temel insan haklarıyla beraber savunma hakkı da kökünden ihlal edilmektedir. Bazen salt bu sistem bozukluğu nedeniyle ülkemiz, milli menfaatlerimiz bile zedelenmektedir. Rahip Johnson Davasını hatırlarsınız, yok tahliye oldu, olmadı, duruşma şu güne bırakıldı, bırakılmadı gibi anlamsız duruşma atmalar esnasında Türk Lirası’nın değerinin eriyip gitmesinin sebepleri arasında önemli bir suçlu daha var, o da bozuk CMK sistemimiz. Bozuk sistemin neden olduğu süreç ve sonuçlara daha çarpıcı binlerce örnek gösterilebilir. İşlenen suçun mağduru gerçekten mağdur olmaya devam ediyor. Sistemimiz mağduriyeti azaltmada, önlemede, tazminde eksik. Cezaların caydırıcı olmadığını sağır sultan bile biliyor. Öte yanda şüpheli/sanık hakları çok tartışılan tutuklama kriter ve kararlarıyla yerle bir. Ceza infaz sistemimizin dahi çağın ve ihtiyaçların çok gerisinde olduğu su götürmez. Suçluluğu kesinleşmiş olanların topluma kazandırılması derseniz, yok böyle bir şey. Tonla para harcanan denetimli serbestlikteki denetim hükümleri keza evlere şenlik.

Hukukta da yeni kurulan istinaf mahkemelerinin şişmesiyle ihtilaf ve davalar çok şükür ömürlük hale geldi. Vergi yargısını da barındıran idari yargıda da işler benzer.

Dönelim batıya; Anglosakson sistemlerde gelişen İngilizlerden Amerikalılara intikal eden ve ABD, Kanada, Avustralya, Güney Afrika, Hindistan ve eski İngiliz sömürgesi olan pek çok ülkede uygulanmakta olan jüri sistemi hiçbir mevzuatımızda yok. Sosyal yapımız ve tartışılabilir genleri nedeniyle bizde de heveslenilmeyen, şimdilik bir hayalden öte bir sistem.

Ancak bugün temel bir farklılıktan konuyu devam ettirerek yazımı noktalayacağım. Bu temel mesele de yargılama usullerinin, hatta esas kanun ve mevzuatların bir yere kadar önem taşıması. Yani hakim, savcı, avukat, mükemmel binalar, mükemmel sistemler, mükemmel kanunlarınız var. Her şey mükemmel, güllük gülistanlık mı olacak, şikayet edilen o “adalet” denen şey hepimizi memnun mu edecek? Tabii ki hayır.

Adaletin maksimum tecellisi, vicdanları teskin edecek, güven sağlayacak şekilde sistemin işlemesi için öncelikle toplumun, topluma hakim olan yapının sağlamlaştırılması gerek. Özetle medeni toplum-hayatın hakimiyeti, yalan söylemin istisna olduğu, doğruluğun, çalışmanın, üretmenin, birlik olmanın öneminin kavrandığı, saygı, nezaket, sorumluluk gibi kavramlarla örülmüş toplumda ihtilafların görülmesi- sonuca bağlanması bile daha bir hızlı-adil süreçlere kavuşuyor. Tıpkı demokrasi denen sistemin medeni ve refah seviyesi yüksek yerlerde daha iyi yürüdüğü gibi.

Çok merak edilir, mahkemede yalan beyanda bulunmanın cezası nedir? Söyleyeyim, tarafların ya da avukatlarının mahkemeyi görülen ihtilaf hakkında yanıltıcı-aldatıcı beyanda bulunmaları temel olarak ceza gerektirmemektedir. Tanıklar için yalan tanıklık yapmaya dair (hafif) ceza hükümleri vardır. Hukukta tarafların yalan beyanlarına “usul hilesi” kavramı getirilmiştir. Hocaların hocası Faruk Erem hocamızın bu konudaki görüşlerini hatırlatırım, “tarafların yalan beyanları ağır suç yaptırımı olarak düzenlenirse herkes hizaya geçer, mahkemeler daha az uğraşır, adalet mekanizması daha iyi çalışır.”

Anglosakson yargılama sistemlerinde de şüphesiz eleştirilecek noktalar vardır. Belki de bizim sistemde daha iyi ilerleyen gözüken noktalar da. Tartışılır, tezler antitezler üretilebilir. Ancak uzun süredir bu konuda topyekûn bir şeyler yapmak gerektiğine inanıyorum. Polis, jandarma, icra müdürlükleri, Savcılık ve mahkemeler adli mercilere yalan ifade vermeye dair mevzuat ve uygulamada ciddi dokunuş ve müeyyideler getirilirse inanınız ihtilaf sayısı dahil o herkesin dile getirdiği adalete ulaşımda ciddi bir mesafe kaydetmez miyiz? Saygılarımla.