Su yönetimi; su kaynaklarının planlı bir şekilde geliştirilmesi, dağıtılması ve kullanılmasıdır. Sürdürülebilir su yönetimi ise su kaynaklarının hidrolojik sistem içerisinde olumsuzluk yaratmadan günümüz ve gelecekte en iyi koşullarda kullanımının sağlanmasıdır.
Bugüne kadar suyun plansız ve aşırı kullanımı, dünya üzerinde birçok tatlı su ekosisteminin zarar görmesine neden oldu. Tatlı su ekosistemlerinin üzerindeki baskı, bu ekosistemlerin sunduğu içme suyu sağlama, tarımsal sulama gibi kritik önemdeki hizmetleri sekteye uğratmaya başladı. Nüfus artışıyla birlikte artan gıda ve enerji talebi ile iklim değişikliğinin hidrolojik sistemler üzerinde yaratacağı etkiler, gelecekte çok daha fazla riskle karşı karşıya kalacağımızı gösteriyor. Dolayısıyla, su kaynaklarının iyi yönetimi ve sürdürülebilirliği bu yüzyılın en önemli konuları arasında yer alıyor. 2025 yılında tarımsal su kullanımın 1.3, endüstriyel su kullanımının 1.5, evsel su kullanımının 1.8 kat artması bekleniyor. Toplam artışın %18’nin gelişmekte olan ülkelerde, %50’sinin ise gelişmekte olan ülkelerde olması öngörülüyor. 
Suyun niteliği ve niceliği üzerine pek çok çalışma yapılmaktadır. Ancak suyun yönetimi konusunda pek çok kurum (DSİ, Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Belediyeler, Kalkınma Bakanlığı vb.) söz sahibi ama maalesef yönetimi konusunda paydaşlar birbirleriyle olması gerektiği entegre çalışmıyor, çünkü bir su kanunu yok.  Ancak pek çok kanunlar içinde atıflar ve yönetmelikler var. 
Geçtiğimiz ay bu konularla ilgili önemli bir gelişme yaşandı. İlk defa 4 Ekim tarihinde 1. Su Şurası yapıldı. 21 Ekim 2021 tarihinde de 28 maddelik Su Şurası Sonuç Bildirgesi yayınlandı. Bildirgenin en önemli maddesi su yönetimindeki hukuki boşlukları ortadan kaldıracak AB mevzuatıyla uyumlu bir su kanunu hazırlanarak yürürlüğe konulmasıdır. Önümüzdeki günlerde Su Kanunu çalışmaları tamamlanmış olacaktır. Diğer öne çıkan maddelere baktığımızda; 
-Su Verimliliği Strateji Belgesi ve Havza Bazlı Su Verimliliği Eylem Planları hazırlanması,
-Belediyelerce içme suyu sistemlerinde yüzde 35 seviyesinde olan su kaybı oranı yüzde 25 seviyesinin altına indirilmesi. Sürdürülebilir su hizmetleri sağlanabilmesi amacıyla 2023 yılından itibaren tam maliyet esaslı su ve atık su fiyatlandırması ile ilgili çalışmalara başlanması,
-Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında atık suların uygun kaliteye getirilerek tarımsal sulama başta olmak üzere yeniden kullanımı sağlanması,
- Su kaynaklarımızın kalitesini korumak için alıcı ortam bazlı deşarj sistemlerine geçilerek Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarımızın kalite ve miktar olarak korunması, izlenmesi, değerlendirilmesi için mükerrerlikleri önleyecek şekilde kurumlar arası koordinasyon etkin hale getirilmesi,
- Paris Anlaşması’nın TBMM’de onaylanmasıyla önem kazanan iklim değişikliğine uyum faaliyetlerine iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkilerinin analiz edilmesi,
-Havza su potansiyeline göre ürün deseni belirlenerek, suya göre tarım yaklaşımı esas alınması,
-Toplumun her kesiminin su, meteoroloji ve iklim değişikliği okuryazarlığının geliştirilmesi için eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri gerçekleştirilmesi, 
Konularının ele alındığını görebiliriz.
Bursa özelinde mevcut su durumumuza bakacak olursak, Nilüfer ve Doğancı Barajı’nın ortalama doluluk yüzdesi %43 civarlarında görünüyor. Şu an Ekim itibarıyla devreye giren yeraltı suyu kuyularından da takviye yapılıyor. Hiç yağmur yağmaması durumunda 108 günlük suyumuz var yani kar ve yağmur istenilen seviyede yağmazsa Şubat ayı kritik. Barajda hiç suyumuz kalmazsa yer altı suyu kaynaklarımızın tamamı ise sadece 3 günde 1 suya ulaşmamıza yetecek kadar. İklim projeksiyonlarına baktığımızda 2040 yılı için Bursa’da yağışın %40 azalacağı ve sıcaklıkların 4 derece artacağı öngörülüyor. Dolayısıyla sanayici 20 sene sonrada faaliyetine devam etmek istiyorsa bugünden suya olan bağımlılığını azaltacak temiz üretim teknolojilerine yatırım yapmalı, çiftçi ise vahşi sulamadan vazgeçerek su israfını azaltacak sulama teknolojileri öğrenmeli ve evsel kullanımda birey olarak da su israfının farkında olacak şekilde gündelik hayatımızı gözden geçirmeliyiz. Su kaynaklarının çevresel, sosyal ve ekonomik anlamda dengeli yönetiminin sağlanması ve kriz yönetimi yerine risk yönetimini benimsemeliyiz. 
SU HAYATTIR…