Sayın Mehmet Şimşek’e başarılar diliyoruz. İşi çok zor ve zamana ihtiyacı var. Ayrıca her an verilen sözlerden de cayılabilir. Kolay gelsin. Serzenişlerimiz ise geneldir, 50 yıldır yaşananla­rın, görülenlerin yansımasıdır.

Türk sanayisinin, ihtimal alışkanlık haline gel­mesi nedeni ile, sorgulamadan kabullendiği bir konu vardır. Yatırım garabeti. “Nereden çıktı bu?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Şuradan çıktı. Geçen salı günü sayın Şimşek TÜSİAD ile bir görüşme yap­mış. Sonrasında yaptığı açıklamada ise “Yatırım ve İstihdam konusunda güçlü biçimde refah artışını sağlayacak modelle yola devam edeceğiz” demiş.

Yıllarca iş hayatının çekirdeğinde olan, nice yatı­rımlar yapmış ve devam eden bir iş adamı olarak si­yasilerin kamuoyuna verdikleri bu mesajların gelişimini, köşeye sığacak kısalıkta anlatmaya çalışa­yım. Yatırım ve istihdam artışı, gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin siyasilerin, klişe cümleler kurarak çok arzu ettiklerini ifade ettikleri ama çoğunun nasıl ola­cağını bilmediği, bu konuda hiçbir zaman elini taşın altına koymadıkları çok önemli ekonomik bir aktivi­tedir. Bazıları da teorisini iyi bilir ancak uygulama ko­nusunda bir deneyimleri yoktur. Pek çok uygulama kitaptaki gibi şirin ve dikensiz olmaz. Çıkan farklı en­gellerin aşılması farklı çözümler gerektirir. Sayın ba­kanlar, iş adamlarının kurduğu derneklere, ticaret ve sanayi odalarına, vb. ekonominin içinde ayakta kalma mücadelesinde olan, emekçi iş insanlarının bir arada bulunduğu kurumlara giderler, konuşmalar yaparlar, onları dinlerler, desteklerler, yapacaklarını anlatır ve çıkışta medyaya herkesin beklentisine uygun klişe açıklamalar yaparlar. Gerçek niyetleri, ar­zuları da iyidir ama o kadar.

Sonra ne olur? Herkes kendi işine ve mücadele­sine döner. Çözümleri yine iş insanı üretmeye çalışır. Bakın hükümetler yabancı yatırımcı gelsin diye pek çok taviz verip, imkân sunarlar. Ancak kendi yatırım­cısı yabancıya gitmesin diye verdiği çöp yoktur. Yerli yatırımcı, yatırımı düşündüğü andan itibaren, Hükü­metin eli cebinden çıkmaz. Makineye, işletme ser­mayesine ayırması gereken finansın büyük kısmı toprağa, betona, enerji vb. ihtiyaçlara gömülür. Bir çuval para harcayıp, Teşvik dahi alsa vergilerin, harç­ların, ithal makine dışında kısmından kaçamaz. Piya­sası oluşana kadar stok maliyeti artar ve bütün varlığı ipotek edilip krediye gömülür. Yatırımda geri dönüş süreci ise, niteliğe bağlı ortalama 4-6 yıl arası başlar.

Hadi başardınız. İşler de bir süre iyi gitti. Sonra hiç hesapta olmayan, siyasilerin hataları nedeni ile ülke de ekonomik kriz başlar. Devletinize güvenerek yüklendiğiniz onca yatırım, istihdam, borçlanma adına sizin güvenceniz var mı? Son günlerde 30 yıl­lık, 40 yıllık dev firmaların iflasını okuyoruz. Hiç dü­şündünüz mü nasıl battılar? 3 bin kişi çalıştırıyormuş batmış. İnsanın içi acıyor. 3 bin insanın tazminatının ne kadar tutacağını hiç düşündünüz mü? Ben söyle­yeyim. 30 yıllık bir firma ve ortalama işçi çalışma sü­resi 10 yıl ise yaklaşık 1 milyar lira. Fabrikanızı satın tazminatlara yetmez. Bir de çalışanları düşünün. Ma­aşlarını dahi alamama riskleri varsa ne yapar o insan­lar? Milyarlar ödeyerek aldığınız makinelerin değeri ise hurda fiyatından hallicedir. Elbette istisnalar da çoktur ama dürüst ve kazançlarının bir kısmını gele­cek garantisine değil de sürekli yatırım ve istihdam için harcayan sanayicilerin pek çoğunun kaderi budur. Bursa’da batmış dev tesisleri unutmamışsınız­dır. Ana nedeni ülkemizin ortalama 7 yılda bir büyük ekonomik krizlere girmesidir. Sebep olanların cezası sadece koltuğu kaybetmek, iş insanı ve çalışanların cezası iflas ve hüzün, Ülkenin cezası ise üretim, istih­dam, ihracat ve güç kaybı.

Bizi kıskanan ülkelerde ise durum farklı. Yatırımcı yatırımını amorti edene kadar vergiden ve devlet ödemelerinden muaftır. Devlet diyorum çünkü bu kurallar Hükümete göre değişmez. Meselenin bir mantığı vardır. Devlet, siz üretmeyi ve istihdam sağlamayı göze alıyorsanız, düzeniniz garanti al­tına alınıncaya kadar yanınızda olacağız demek­tedir.

Bursa’da fabrikası olup fantezi iplik üreten bir arka­daşımız, Çin devletinin tanıdığı pek çok ekonomik imkân ile Çin’de bir fabrika kurmuştu. Çin devleti 5 senenin sonunda arkadaşa 500 SEL bir Mercedes otomobil hediye etmiş. Amaç teşekkür etmek, güven duymasını, mutlu olmasını sağlamakmış. Ar­kadaşımız “Yıllardır Bursa’da istihdam yaratır, ya­tırımlar yaparım, bir teşekkür belgesi bile almadım” demişti.

Bursa’da gazetelerde baş sayfada çıkmıştı bu haber. Çinli öğrenmiş, Avrupalının business fri­endship mantığını benimsemiş, derdi üzüm yemek. Bizdeki gibi bağı götürmek değil. Özetle yapılması gerekenin yatırımcı ve müteşebbise güven vermekten geçtiğini bir kez daha haykıralım.

eçtiğini bir kez daha haykıralım.