Bu EKOHABER’deki ilk yazım ve siz değerli EKOHABER okuyucuları ile buluştuğum için son derece mutluyum. Bu imkanı bana sağladığı için de değerli EKOHABER ailesine şükranlarımı sunarım. Tanımayanlar için, 1999 yılında Uludağ Üniversitesi Elektronik Mühendisliği’nden mezun oldum ve 2001 yılından beri patent vekilliği mesleğini icra etmekteyim. 20 yıl içinde ben ve ekibim binlerce girişimcinin, akademisyenin, buluşun, markanın teknoloji geliştirme ve ticarileştirme sürecindeki yolculuklarına yol arkadaşlığı ettik. Bu süreçte Türkiye’nin teknoloji ve sanayi devleriyle de çalıştık, bir ev kadınıyla da. Ülkemizin her tarafında on binlerce insana akıl teri dökmenin önemini ve akıl terlerini nasıl koruyacaklarını anlattık. “Patent Hazinesi” başlıklı bu yazı dizimde de sizlere bu süreçte edindiğim bilgi ve tecrübeleri olabildiğince yalın bir dil ve farklı bir bakış açısıyla aktarmaya çalışacağım. Sürç-i lisans edersem şimdiden affola…Konumuza yavaş yavaş girelim. Öncelikle şirketleri (ya da üniversiteleri, kamu kurumlarını, STK’ları) oluşturan temel unsurların ne olduğu ve fikri mülkiyet haklar nerede konumladığı konusuna değinelim istiyorum. Şirketlerin maddi varlıkları, finansal varlıkları ve gayri maddi varlıkları olmak üzere 3 temel varlığı bulunmaktadır. Malumunuz olduğu üzere şirkete kayıtlı bina, arsa gibi unsurlar maddi varlıkları, para, çek gibi unsurlar da finansal varlıkları oluşturur. Şirketlerin gayri maddi varlıkları ise insan kaynağı varlığı, ilişkisel varlıklar ve yapısal varlıklar olmak üzere 3 alt başlık altında toplanmaktadır. Şirketteki çalışanların motivasyonu, şirkete bağlılığı, bilgi seviyesi gibi onlarca parametre insan kaynağı varlığı ile ilişkiliyken, marka itibarı, paydaşlarla kurulan ilişkiler gibi kriterler de ilişkisel varlıkların değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Yapısal varlıklar her türlü bilginin dokümante edilmiş (ya da yazılıma aktarılmış) halidir. Buna göre, kalite sistemlerindeki idari dokümanlar, üretimde kullanılan her türlü teknik dokümanlar, yazılı politikalar, veritabanları gibi yine onlarca unsur da o şirketin yapısal varlıklarını oluşturur. Yapısal varlıklar aslında son derece değerlidir, dolayısıyla da etkin şekilde korunması gerekmektedir. Yoksa bu varlıklar kolayca bir başkasının eline geçebilir ve belki de sizin yılların tecrübesi ile oluşturduğunuz bir bilgi/doküman rakibinizce bu zorlukların hiçbirine katlanmadan kullanılabilir. İşte tam bu noktada yine yapısal varlıklar içinde gösterilen fikri mülkiyet hakları devreye girmektedir. Fikri mülkiyet hakları ile tüm yapısal varlıklar etkin bir hukuki koruma altına alınabilmekte, bu durumda şirketlerin rekabetçiliğini sürdürülebilir kılması mümkün olabilmektedir. Teknik bir probleme çözüm getiren buluşların korunması için patent, estetik yaratımların korunması için tasarım, isimlerin/logoların korunması için de marka tescilini fikri mülkiyet enstrümanlarına örnek olarak verebilirim. Ayrıca şirkette kullanılan kritik idari/teknik dokümanlara yönelik ticari sır kayıtları da know-how (uzmanlık bilgisi) başlığı ile fikri mülkiyet çatısı altında değerlendirilebilir. Bugün dünya markası diye bildiğimiz, yüz milyarlarca dolar değere sahip şirketlerin tamamın gayri maddi varlıkların toplam değeri maddi ve finans varlık değer toplamının onlarla, hatta yüzlerce katıdır. Neticede, ürettiği her türlü katma değerli çıktıyı etkin şekilde koruyan şirketler pazarda güçlü ve sürdürülebilir bir rekabet avantajı yakalamakta, bu durum da şirketlerin finansallarına hızlı ve karlı büyüme olarak yansımaktadır. Sonraki yazılarımda fikri mülkiyet haklarının nasıl etkin bir rekabet enstrümanı ve finansal enstrüman olarak kullanılabileceği konularını ele alacağım. Bir sonraki yazımda sizlerle buluşana kadar hepinize sağlıklı, huzurlu günler diliyorum.