Kıymetli okurlar, hepimizin malumu üzerine son yıllarda yaşanan küresel ekonomik gelişmeler, başta imalat sanayi olmak üzere tüm şirketlerin finansman ihtiyacını daha da arttırmıştır. Bu finansman ihtiyacı genel olarak banka ve benzeri finansman kuruluşlarından çeşitli enstrümanlar vasıtasıyla temin edilmektedir. 
Kurumlar vergisi mükellefleri olan sermaye şirketleri (anonim, limitet, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler) kooperatifler, iktisadi kamu kuruluşları, dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeler (sendikalar dernek; cemaatler vakıf sayılır) ve iş ortaklıklarını ilgilendiren konu ise 25.05.2021 tarih ve 31491 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 18 seri no.lu Kurumlar Vergisi tebliği ile getirilen finansman gider kısıtlaması uygulamasıdır. Eklenen bölüm ile kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktöring ve finansman şirketleri dışında, kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, aşan kısma münhasır olmak üzere, yatırımın maliyetine eklenenler hariç, işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının %10’unu aşmamak üzere Cumhurbaşkanınca kararlaştırılan kısmı kanunen kabul edilmeyen gider (KKEG) olarak kabul edilmiştir. Ancak; öz kaynak tutarını aşan yabancı kaynaklara ilişkin olarak faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurlarından, yatırımın maliyetine eklenmiş olan yabancı kaynaklardan doğan gider ve maliyet unsurları ise %10’luk bu kısıtlamaya tabi tutulmayacaktır.
Daha önceki köşe yazılarımızda da bildirdiğimiz üzere, finansman gideri kavramı yabancı kaynağın kullanım süresine bağlı olarak doğan her türlü faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı, faktöring kuruluşlarına verilen ıskonto bedelleri ve benzeri adlar altında yapılmış olan gider ve maliyet unsurları tanımlanmaktadır. 
Burada özellikle son dönemde ortaya çıkan kur dalgalanmalarına ilişkin olarak değişim gösteren kur farkı faturalarına ilişkin özellik arz eden bir hususun üzerinde durmakta fayda olacaktır. Malumumuz üzerine sabit kur sisteminin değil dalgalı kur sisteminin uygulandığı ülkemizde atışın yapıldığı tarihteki kur ile tahsilatın gerçekleştirdiği tarihteki kur değeri arasında farklılıklar ortaya çıkabilmektedir. Bu sebeple çeşitli yurt içi ve yurt dışı mal ve hizmet teslimlerine ilişkin dövizli işlemlerde kur farkından kaynaklı faturalama ihtiyacı doğmakta ve gelir gider unsuru olarak hesaplara intikal etmektedir. 
Burada özellik arz eden durum ise özellikle yıl sonu işlemlerinde finansman gider kısıtlamasının da uygulandığı dönemlerde tedarikçilerden temin edilen kur farkı faturalarının maliyet unsuru olarak sayılmama hatasıdır. “Vergi Usul Kanunu’nun 274. maddesinde, satın alınan veya imal edilen emtianın maliyet bedeli ile değerleneceği hükme bağlanmıştır. Aynı Kanun’un 262. maddesinde ise, “Maliyet bedeli, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamını ifade eder” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm uyarınca, giderin maliyet bedeline intikal ettirilebilmesi için, iktisadi bir kıymetin edinilmesi veya değerinin artırılması için yapılan ödemeler ile bunlara benzer ek diğer giderlerden olması gerekmektedir. Bu itibarla, emtianın satın alınıp işletme stoklarına girdiği tarihe kadar oluşan kur farklarının maliyete intikal ettirilmesi zorunludur. Stokta kalan emtia ile ilgili olarak daha sonra ortaya çıkacak kur farklarının ise, ilgili bulundukları yıllarda gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmesi mümkün bulunmaktadır.
Yukarıdaki mevzuat hükümlerinden de anlaşılacağı üzere işletme stoklarına girene kadar oluşan kur farkı faturalarının kur farkı gideri olarak değerlendirilmeden maliyet hesaplarına intikal ettirilmesi ve finansman gider kısıtlamasına tabi tutulmaması gerekmektedir.