Bu defa size kendimden bir yazı ile ulaşıyorum…. Bana biraz tuhaf geldi bu durum ama Gazetemizin kurucusu Tahsin Ardıç, “Yaz” dedi… “Kendini yaz, kitabı, belgeseli yaz.” Ailemin Bursa Çancılar Çarşı’nda işlettiği Hacıbaba Izgara 3 ay sonra 100’üncü yaşına giriyor. Bu kapsamda bir kitap ve belgesel çalışması hazırladım.

Ailemin işlettiği Hacıbaba Izgara’nın 100’üncü yılını kutlamak, hem de babamın vefatının 3’üncü yıldönümünde bir anma programı düzenlemek amacıyla Ördekli Kültür Merkezi’nde imza günü ve belgesel gösterimi gerçekleştirdik. Ahilik Haftası’nın hemen ardından hem de.

Kitap ve belgesel çalışması emeğin, çalışma ahlakının ve kent kimliğinin önemli bir parçası olan Çarşı Kültürü’nün geçmişi gösteren, sırları dökük aynasına bir yansı ekleyebilmek amacıyla hazırlandı. Binlerce yıllık şehir içinde küçücük bir damın örttüğü dükkânın hikâyesi ne ola ki demeyin… Şehir insanını, insan şehrini biçimlendirir. Bursa Tarihi Çarşı’nın insanları, bu şehrin çanağında şekil alan bir su idi. Şehir onları şekillendirirken, onlar da Bursa’yı bir toprak kabı elleriyle yoğurur gibi zamanın istediği forma getirdiler. 1922 yılından beri aynı yerde durup duran, bacasından incecik bir duman tüten bu dükkân, sadece ailemizin değil, Bursa’nın anılarının, değerlerinin saklı olduğu bir hazinedir. Bizim için anlamı çok büyük olan bu gecede Milletvekilimiz Refik Özen, Osmangazi Belediye Başkanımız Mustafa Dündar, Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekilimiz, Yıldırım Belediyesi Başkan Vekilimiz, Nilüfer Belediyesi Meclis Üyelerimiz, KalDer Bursa Şubesi Başkanımız Emin Direkçi, BESOB Başkanımız Arif Tak, TÜRSAB ve SİAD’larımızın yöneticileri, iş dünyasının çok değerli temsilcileri, dostlarımız, akrabalarımız bizi yalnız bırakmadılar. Bana sorsanız Bursa sandık kokar... Hani kapağı açıldığında yüzünüze çarpan o keskin ama ne olduğunu tanımlayamadığınız geçmişin kokusu vardır ya... O sandıktan çıkanlar genellikle artık unutulmuş, ancak ele alındığında hatırlanan ve hatırlandıkça sizi anılara, anılarda kalmış insanlara ve zamanlara götüren eşyalarla doludur. Eşya anıyı çağrıştırınca artık adı eşya olmaz… Tatlı hatıra olur… Bursa’yı anlamak böyledir; sanki bir sandık açılır önünüzde. Bursa’yı anlamak geçmişi anlamaktır. Bursa’nın çekirdeği tarihi çarşılarıdır. Tarihi Çarşı’nın da bölüm bölüm kokuları vardır. Hani gözleriniz bağlı sizleri gezdirseler, o kokular sayesinde nerede olduğunuzu bilirsiniz… Abdal, simit kokar, Açık Çarşı, kahve ve kolonya kokar. Bakırcılar Çarşısı, baharat kokar. Kapalıçarşı girişi, manifatura kokar… Manifatura kokmaz demeyin, kokar… Kumaşın da kokusu olur. Hangi elden çıktıysa o koku siner hatta üzerine… Emek kokar… Tuzpazarı pazarcılarının davetkâr çığlıklarından hemen sonra köşeye geldiğinizde ise köfte kokar sokak… Hem de 1922’den beri… Bizim dükkânı anlatmak demek zamanda yolculuğa çıkmak gibidir. Dükkân sanırız ki sadece köfte, piyaz, pilaki yapar… Hayır! Bizim Dükkân, bunları yaparken en çok gününe tanıklık eder. Günler birikti ve 100 yıl oldu. Bu tanıklığa vurgu yapmaktı amacım. Sürdürülebilirlik, standart, hijyen, gıda güvenliği, kalite gibi kavramların bir köfteci dükkanında meslek etiği etrafında nasıl kendi kendine geliştiğinin altını çizmek istedim. Büyük dedemiz Ali Abraş, dedem Ahmet Abraş, babam Mehmet Abraş, amcam Orhan Abraş ve bizim kız çocuklarından oluşan kuşak ve amcamın torunu Furkan Küçüker, 100 yıl içinde nice savaşlar, krizler, siyasi çalkantılar atlatarak gemiyi 100’üncü yıl limanına ulaştırmayı başardı. Bize, helal üç kuruşun bir servetten daha bereketli ve değerli olduğunu öğreten büyüklerimize saygı ve minnetle…